Site açılış tarihi: 27 kasım 2012
Geçen ayki Günlük ort. ziyaret: .. 174
Ay içinde en yüksek ziy sayısı: .242
Geçen ayki ziyaretçi sayısı: . 5234 (Mayıs 2023)
Toplam ziyaretçi sayısı: 852 224

Diğer Meslekdışı Kitaplar » Ben Bypass Oldum » Diabet



 Babam ve annemde şeker rahatsızlığı olması daima, bende de olabilir mi? kuşkusunu doğurmuştur. Nedense şeker hastalığı sözcüklerini pek sevmediğimden diabet tabirini kullanmayı tercih edeceğim. Ayrıca by-pass olmuş ve aynı zamanda diabet olan bir tanıdığım var. Onun yaşam tarzına bakarak kendi kendime yorumlar yaptığım olmuştur. Bu nedenle yılda en az bir kez şeker durumumu ölçtürmeyi ihmal etmem. Şimdiye kadar en yüksek 113 çıktı. İnşallah bundan sonra da böyle devam eder. Diabet'in bizim ailede bazı çok önemli etkileri olmuştur. Babamda bir ara diabet var denildiyse de, iradeli ve dengeli perhizi nedeniyle bir sorun çıkmadı. 1956- 1958 yıllarında eve şişelerle kekik suyu getirttiğini ve bunu devamlı olarak içtiğini hatırlarım. Belki bunun da yararı olmuştur, bilemeyeceğim. Babam o yıllarda 40 yaşlarındaydı ve daha sonra bir şeker şikayeti olmadı. Devamlı şekilde yemeklerine dikkat ettiğini hatırlıyorum. Pek fazla tatlı yemezdi. İncir, üzümden çok az yer, fazlasından sakınırdı.

 
Yalnız annemin diabeti gerçekten üzücü sonuçlar verdi. Yaşadığımız olaylar sonucu diabetin bilinmesi durumunda tıbbın bu konuda gösterdiği bütün önerilere mutlaka uyulması gerektiğine inanırım. Babam diabetli olmasına rağmen, vefatı bir enfarktüs sonucu olmuştu ve gerçek nedeni de koroner damarlarındaki tıkanmaydı. O yıllarda by-pass ameliyatları bugünkü kadar yaygın değildi. İzmir'de by-pass ameliyatlarına başlanılmış ama, babam için bu tür bir ameliyat neden düşünülmedi, neden yaptırmayı denemedik diye, halen çok üzülürüm. Çünkü çektiği sıkıntılar benimkine çok benziyordu. Bugün bunu daha iyi anlıyorum. Diğer bakımlardan vücudu çok sağlandı. Günümüz olanakları olsaydı, by-pass olabilseydi eminim ki daha uzun yıllar yaşayabilirdi. Çünkü diğer vücut foksiyonları çok iyiydi. Benim başıma gelenler gibi ara sıra kasılır, dil altı ilacı alır ve rahatlardı.
 
ABD 'lerinde 70 yaşında by-pass olan pek çok hastanın yaşama ömrünün 10-15 sene uzadığı ve bir çoğunun diğer hastalıklardan vefat ettiklerini bildiren bir çok yazı okudum. 80 yaşında bile günümüzde by-pass ameliyatları yapılıyor ve çok olumlu sonuçlar alınıyor. Ameliyattan çekinilmemesi ve doktor by-pass gerekli diyorsa mutlaka doktor tavsiyesine uyulması gerekiyor. Çok 'sevdiğim ve saydığım 67 yaşında bir tanıdığım by-pass'tan çok korkarak ameliyat olmadığı için lüzumsuz yere vefat etti gitti. Çok üzülmüşümdür. Babam için de aynı duyguları taşıyorum. Korku çok gereksiz. Babamın vefatı döneminde böyle bir bilgi birikimine sahip değildik. Ne yapar ne eder ameliyat olmasını sağlardık. Hele 65-70 yaşından sonra by-pass diyorlarsa ve bedende başka önemli bir rahatsızlık yoksa. beklemek bile çok hata. Çünkü bu tür hastalıklar aniden ölümcül olabiliyor. Sonradan ah vah demek de hiç bir işe yaramıyor.
Babamın vefatından 2 yıl kadar sonra annemin eve gazete almamaya başladığını hissettim. Devamlı gazete okuyan annemin gazete almamaya başlaması beni üzüyordu. Göz ile ilgili bazı rahatsızlıkları olduğunu biliyor ve doktor ağabeyimin "Anne kör olacaksın yapma, şekerine çok dikkat et" dediğinde, hatta zaman zaman kızarak bağırdığında, ben bile ağabeyimin çok katı davrandığını düşünürdüm. Çünkü ağabeyim böyle dedikçe annem çok üzülür ve kızardı. Diabet nedeniyle insanın kör olabileceğini bile tam olarak bilmiyorduk. İnsanlar bazı olaylar başlarına gelmeyince maalesef gerçekleri pek göremiyorlar. Ben de, ailemiz de bunlardan biriydik.
 
Zaman zaman annemin neden gazete almadığı konusunda, acaba bize hissettirmediği maddi bir sıkıntısı mı var, anne ne olur söyle 'diyordum. Belki de perhiz yapmıyorsun diye kızarlar düşüncesiyle bizlere hiç birşey belli etmek istemiyor, belki de üzülmemizi istemiyordu. Bizleri üzmeme konusunda annem gerçekten bir melekti diyebilirim. Bunu ölüm anında bile çok derin olarak hissettim.
 
Araya girmiş gibi olacak ama, annemin öldüğü andaki tutumunu burada anlatmadan geçemiyeceğim. Tarih, '2 Mart' 1993, O sabah erken telefon etti. Gel diyordu. Zaten akşamdan rahatsızdı. Yatamadığını, yatınca sıkıntı duyduğunu söylüyordu. Ben nereden bilirdim ki kalp yetmezliği olanlar yatma durumunda daha rahatsız olurlarmış. Yatarken de çok yüksek yastık kullanma gereksinimi duyarlarmış. Annem bir kaç gündür kötü bir grip geçiriyordu. Bir gece önce de ziyaretine gittik, rahatsızlığını gribe dayandırarak eve döndük, ama sabah 6 da beni arıyordu
Acele gittim. Yatakta oturuyordu ve sıkıntılı bir hali vardı. Ağabeyimi de çağırdım. Hemen yakındaki özel bir klinikten bir dahiliyeci getirdim: Doktorun yanında, sadece bir tek tansiyon aleti vardı. Çocukluğumda tanıdığım, herşeyden biraz anlayan ve ilk müdahaleleri evde yapabilen doktorlar veya dahiliye mütehassısları gibi elinde bir çantası yoktu. Belki kasabalarda ve köylerde bu sistem halen devam ediyordur. Fakat büyük şehirlerde evde ilk müdahaleleri yapabilen dahiliyeciler azaldı sanki. .Bir dahiliye mütehassısını eve kalp rahatsızlığı çeken acil bir hastaya çağırıyorsunuz. Elinde bir doktor çantası bile yok. Halbuki acil olarak kullanabileceği ilaçları ve iğneleri yanında taşıması gerekmez mi? Acil bir hastaya gittiği ne göre, ilk müdahaleler için gerekli olabilecek bazı hayat kurtarıcı ilaçları çantasında, yanında taşısa olmaz mı?
 
Annemin kalp yetmezliği çektiğini söyleyince "anne hemen hastaneye gidelim" dedik ama annem ısrarla gitmek istemediğini söylüyordu. Çünkü son iki yıl içerisinde iki kez hastanede kalmış, tabiri caizse ölümden dönmüş ve hastaneler annemin moralini oldukça bozmuştu. Tekrar aynı hastane sıkıntılarını yaşamak istemiyordu. Doktor bir ilaç yazarak bunu alıp vurdurmamızın yararlı olacağını söyledi ama yazdığı ilacı bile vurdurmamıza zaman kalmadı. Belki bu doktorun yanında acil olarak kullanılabilecek bir kaç ilaç olsaydı durum değişir miydi bilemem. Halen bu sorumsuz doktora çok kızarım. Hastaneye gidilmesi gerektiğini biz de biliyorduk.
 
Sanırım annem gerçeği kabullenmişti. Ben yalvardıkça "tamam, tamam" diyordu. Sonuçta "kızım gelince hastaneye gidelim" diye kabul etti. Zaten saat sabah 7 sıraları olduğu için ablamı beklemeye çalıştık. Kısa aralıklar ile 4 kez tuvalete gitti geldi. Görmemesine rağmen kendisi gidip gelebilmişti. Evine de alışmıştı zaten. Bir ara yatakta oturmuşken oğlum "Allah Allah de" diyordu. Ben, "Anne bunlara ne gerek var" deyince bir ara kelimeyi şaadet getirdi. Anne "lütfen yapma" deyince "bu zamanda iyidir oğlum" tekrar "Allah Allah de" demişti. Öleceğini hissetmişti ama, ben üzülmeyeyim diye bana belli etmek istemiyordu. Gayet metindi ama, kalp yetmezliği onu sıkıyordu. Bir ara "hakkını helal et oğlum". dedi. Yine "gelinlerim haklarını helal etsinler" dedi. O anda bile evlatlarını ve gelinlerini düşünüyordu. Sık sık "kızım nerede kaldı" diye soruyordu. Sanırım ölmeden önce kızını bir kez daha yanında hissetmek istiyordu, ama ablam ancak ölümünden 10 dakika sonra gelebildi. Bornova'dan gelmişti. Kim bilir belki çok sevdiği kızının gözleri önünde ölmesini Allah istememişti. Çok gayretle bekledi ama olmadı. Birden yatağa yığıldı ve boğaz tarafında bir iki seğirme hissettim. Ne bağırdı, ne ağladı, ne de ölüyorum dedi. Ölüm anında bile eminim ki benim üzülmemi istemediğinden öleceğini belli etmek istememişti. Hemen içeri bağırdım. Doktor geldi ve öldü anlamına gelen "geçmiş" dedi. Yetmişsekiz yaşındaydı. Bütün analar böyle değil mi. Ağlarsa anam ağlar başkası yalan ağlar çok doğru bir söz sanırım. Ana kalbi evlat için en büyük mabet. Nur içinde yatsınlar.
 
Neyse konumuza dönelim. Annem bir ara televizyona çok yaklaşarak seyretmeye başladı ki bu durum gözde bazı bozuklukların önem kazanmaya başladığını gösteriyordu. Doğal olarak devamlı göz doktoruna da götürüyorduk ve bir gün acı gerçek tüm çıplaklığı ile önümüze serildi. Diabet nedeniyle gözlerde glokom oluşmuştu, acı veriyordu ve ameliyat gerekiyordu. Göz tansiyonu çok yüksek çıkmıştı. Neticede iki gözden de ameliyat oldu, acı azaldı ama, annem artık görmüyordu.
 
Burada annemin yaptığı ve yaptırılmaması gereken bir hatayı da ele almadan geçemeyeceğim. O da diabete karşı insülin iğne si kullanımıydı. Sevgili annem, nereden duymuşsa duymuş, insulin iğnesi yapılmasının kendisine kötü yan etkileri olabileceğine inanıyor ve insülüne şiddetle karşı çıkıyordu. Bu nedenle doktorlar bir kaç kez reçeteye yazmış ve bunları satın alarak buz dolabın da korumuşsak da insülüne başlanamamıştı. Halbuki insulin uygulansa ve şeker belirli bir düzeyde tutulabilseydi belki de kör olma durumu ortaya çıkmayabilecekti. Babam kontrollü bir perhiz uyguladığı için bir rahatsızlık çekmeden hayatını sürdürebilmişti. Annem ise perhize dikkat etmemiş ve bu şekilde kötü bir sonuç verebileceğini sanırım hiç bir zaman bilememişti.
 
Gözlerinde glokom ve ameliyat zorunluluğu ortaya çıkınca bizim eve aldık. Bu sırada şekeri 300 dolaylarındaydı. Ama yine de insülüne başlanılmamıştı. Şekeri yüksek olduğundan ameliyat yapılamadığı ve şekerinin düşmesi gerektiği anlaşılınca bizim evde düzenli bir perhize başlattık. Ameliyat öncesi 15 gün kadar perhiz yaptırdık. Ben esas olarak Ziraat Fakültesi Hayvan yetiştirme bölümü mezunuyum. Oldukça iyi düzeyde besleme dersleri almıştık. Hangi gıdanın yağlı, proteinli, selülozlu, karbonhidratlı olduğu ve enerji durumları konusunda temel bilgilerim var. Genel bilgilerimizle anneme bizde kaldığı sürece eşimin de yardımıyla bilinçli bir perhiz uyguladık. Annem hiç aç kalmadı, şeker durumu da hemen değişivermişti. Yağ yok, şeker yok, çok az ekmek, bol sebze ve meyve, yağsız balık ve tavuk rejimiyle bir haftada şekeri ISO'den aşağıya düşürmüştük. Annem bile bu tür yemek tarzının şekeri düşürdüğünü görüyordu. Devamlı aç mısın anne deyince, hayır diyordu. Aç olması da imkansızdı. şeker hastalarının yiyebileceği o kadar çok 'gıda var ki, bir sıkıntıya gerek yoktu. Bir süre sonra iki gözünden de glokom ameliyatı oldu ama, sonuç maalesef körlüktü. Bunun üzerine insüline başladık. Bundan sonra daha on sene süreyle şekeri insülin ile dengede tutuldu ama, görmeden yaşadı. Onun yaşamında körlüğün zor olmasına rağmen insanların yaşam sevincini öldürmediğini gördüm. İnsüline doktor karar vermişse uygulanmasının mutlak gerekli olduğunu anladım. Hele perhiz bakımından zayıf karakterli olanların insülini mutlaka uygulamaları gerektiğini gördüm. İhmale hiç gelmiyordu. Diabet de tansiyon gibi başlangıçta ve devamında önemli bir rahatsızlık vermeyebilir, fakat ilerledikçe, birgün aniden öyle bir darbe vuruyorlar ki işin önemini insan o zaman tüm çıplaklığı ile anlıyor ama iş işten geçmiş oluyor.
Burada önereceğim şudur ki, diabeti olan bir kimse rahatsızlığını kesinlikle ihmal etmemeli. Rejime kesin uymalı. Doktor çare insülin diyorsa uygulanmalı. Eğer bunlara uyulursa diabet insanın uzun yaşamasına imkan sağlayan bir gıda rejimi uygulattığından olumlu yönden de bakılabilir. Hayata her zaman olumlu bakmamız gerekmiyor mu?
Günümüzde diabet olduğu halde perhizine dikkat ederek mutlu ve sağlıklı şekilde uzun bir yaşam süren pek çok tanıdığım var. Konumuz by-pass olunca bunun yanında diabet de olursa olayı büyütmemek gerekiyor. Yine emekli hakim olan bir arkadaşım var. Benden bir yıl önce by-pass olmuş. Ayrıca diabeti de var. Perhizine çok dikkat eder ve günlük yürüyüşlerini de hiç aksatmıyor. Hatta, kış günlerinde soğukta yürümeyi pek doğru bulmadığından Ege Üniversitesi Hastanesine giderek uzun koridorlarında yürüyüş yapar. Perhizini de hiç ihmal ettiğini görmedim. Bunu bir yaşam tarzı olarak benimsemiş. Doğrusu da bu. Bir şeker hastası için yaptığı perhiz by-passlı bir kişi için de çok yararlı olduğundan hayatım sağlıklı bir düzen içerisinde geçiriyor. Çok da güzel keman çalıyor. Bir gruba katılıp onlarla televizyona da çıktı. Artık ona bir amatör değil, bir müzisyen olarak bakmak gerekiyor. Sadece para almıyor. Müzik bilgisi ve keman icrasındaki ustalığıyla saygı duyduğum tam bir üstad olduğunu söyleyebilirim. Emekli de olunca, by-pass'lı ve diabetli olmasına rağmen düzgün, sakin ve güzel bir hayatı var. Hayattan da zevk almasını biliyor.
Ben de amatör olarak ud'la uğraşıyorum. Kırkbeş yaşından sonra ud çalmaya başladım. Bir müzik aleti çalmak kabiliyet konusu. Benim merakım var ama kabiliyetim pek yok. Hafızam ise çok kötü. Ancak önümde notalar olduğu zaman biraz çalabiliyorum. Böylece türk müziğindeki peşrev ve saz eserlerini bu dostum ile çalmaya çalışıyorum. Gerçek bir usta ile çalışmak elbette ki çok zevkli. Arada bir kemanla geçtiği nefıs taksimler ile mest olduğumu söyleyebilirim. Yalnız o bana nasıl tahammül ediyor bilemiyorum ama, beni hep teşvik ediyor. Sağ olsun.
 
Diabet konusunda sözü şuraya bağlayacağım. diabet önemli bir rahatsızlık, ama büyük bir sorun olarak bakmamak lazım, çünkü önlemleri biliniyor. Yeter ki doktorunuzun önerilerine uyun. Yoksa annemin başına aniden gelenler sizin veya bir yakınınızın da başına gelebilir. Bunu hiç bir zaman akıldan çıkarmamak lazım.