Site açılış tarihi: 27 kasım 2012
Geçen ayki Günlük ort. ziyaret: .. 174
Ay içinde en yüksek ziy sayısı: .242
Geçen ayki ziyaretçi sayısı: . 5234 (Mayıs 2023)
Toplam ziyaretçi sayısı: 852 224

Diğer Meslekdışı Kitaplar » Ben Bypass Oldum » Et, Kolesterol ve Diet


   Kontroller
İçki   

 Etin eskiden beri İnsan beslenmesi açısından önemli bir gıda olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle Türk mutfağında etin önemli bir yeri vardır. Günümüzde etin yararları ve zararları konusunda çeşitli tartışmalar yapılmakla beraber, eti tümüyle beslenme dışında bırakacak.

 
perhizin Türk damak zevki ve mutfağı bakımından söz konusu olamayacağı söylenebilir.. Uzmanlar, bazı ülkelerde gereğinden fazla et tüketildiği konusunda birleşmektedirler. Öyleki, ABD'de yılda kişi başına 80 kg. et tüketilmektedir. Bu miktar ülkemizde 25 kg dolayındadır ve dünya ülkeleri içerisinde az et tüketen ülkeler arasında bulunduğumuz anlaşılır. Balık tüketimi bakımından da ülkemiz çok talihsizdir. Japonya'da yılda kişi başına 90 kg su ürünleri tüketimi varken bu değer ülkemizde kişi başına 9 kg. dolayındadır. Ülkemizde avlanan balığın %80'i hamsi, istavrit ve sardalya gibi küçük balıklar olduğu ve bunun bir kısmının sanayide kullanıldığı düşünülürse, balık tüketimi bakımından çok gerilerde bulunduğumuz görülür. Hele bazı köylerimizde yılda bir kez bile balık yenilmediği ve hatta, FAO kayıtlarında ülkemiz halkının hiç balık yemeyenler sınıfına dahil edilmesi gerçekten düşünülecek bir durum olmaktadır. 
 
Son yıllarda balık yetiştiriciliği konularında ülkemizde olumlu gelişmeler vardır. Yalnız yeterli olamamaktadır. Su ürünleri yetiştiriciliğinin geliştirilmesi konusunda tüm resmi kuruluşların elbirliği yapması ve sektörün teşvik edilmesi gelecek nesillerin sağlıklı beslenmesi için zorunlu bulunmaktadır. Hayvancılığımızda da son yıllarda gerilemeler izlenmektedir. Bunun sonucu olarak da et fiyatları halkın gelir düzeylerine göre çok yüksektir. Gerek hayvancılık gerekse balıkçılıktaki gerilemeler et tüketiminde de sorunlar yaratmaktadır. Ülkemizde orta tabakanın üzerinde gelir sağlayan üç kişilik bir ailede bile, ortalama olarak haftada bir kaç kg et tüketme alışkanlığı çok azdır. Bu durumda Türk halkını fazla et yiyen bir topluluk olarak da görmek mümkün olamamaktadır. Sadece son yıllarda tavuk besiciliğindeki ilerlemelerin bu açıkları kapatmaya yetip yetmeyeceğini de zaman gösterecektir.
Bir by-pass'lı olarak günde ne kadar et tüketmemin doğru olacağı konusunda zaman zaman düşünmüşümdür, Özellikle kalp hastalarının veya yaşlıların çok yağlı olan kuzu etinden uzak durmaları önerilmektedir. Ayrıca kırmızı etin de zararlı olduğuna dair pek çok haber okunmaktadır. Acaba bunların doğruluk derecesi nedir? Gerçekten kırmızı et bizler için bir facia mıdır? Yoksa tavuk yetiştiricilerinin fazla abartılmış bir propagandası mıdır? Tümüyle kırmızı et yemeyi yasaklamak doğru mudur? Bu şekilde davranan bazı arkadaşlar gördüğüm için bu konu üzerinde biraz durmada yarar gördüm. Kırmızı etin yasaklanmasındaki esas neden kırmızı etin kolesterol yaptığı merkezinde toplanmaktadır. Fakat çeşitli hayvansal etlere baktığımızda konunun o kadar .korkutulacak oranlarda olamayacağını ortaya koymaktadır. Ayrıca koroner hastaları için esas zararlı olan kırmızı et değil kırmızı et içerisinde bulunan yağlardır. çünkü et içerisinde bulunan hayvansal yağlar doymuş katı yağlardır ve damarlarda tıkanmalara sebep olabilecek bir yapıdadırlar.
Burada kesinlikle kırmızı et taraftarı durumunda olmak istemiyorum. Ben de kırmızı et yemesi nispeten kısıtlamış olan bir kimseyim. Fakat haftada bir iki kez yemenin de hiç de sakıncalı olmayacağını öğrenmiş bulunmaktayım. İsterseniz fikir verme amacıyla bazı gıdalarda bulunan kolesterol miktarlarına bir göz atalım.(mg/100 gr)
 
Kolesterol                                                               
Dana eti yağsız 90 Yürek 150
Dana eti – yağlı 90 Yumurta Sarısı 1500
1 Yaşlı Dana eti 70 Yumurta 0
Tavuk eti 60 Tam Yumurta 1500
Hindi 68 Tereyağı 250
Yağsız kuzu eti 70 Margarin 0
Balıklar 70 Süt Kaymağı 40
Koyun eti 65 Tam Yağlı Süt 14
Karaciğer 300 Yağsız Peynir 92
Böbrek 300  Yağlı Peynir 100
Beyin 2000 Mayonez 75
 
 
Tablodaki sonuçlara göre her gün tavuk yenilmesi ve hiç kırmızı et yenilmemesi gibi katı örüşlere katılmamak gerekiyor. Tavuk etinin de her gün yenildiğinde de zararlı olabileceği fikrini ileri sürenler var. O zaman çok kesin bir kırmızı et yasağını by-pass'lılar için pek anlam taşımadığı ortaya çıkmıyor mu? bu durumda konu yine aynı merkezde toplanıyor. Aşırıya kaçmadıktan sonra bizlerin de haftada bir yağsız veya az yağlı kırmızı et yememizde bir sakınca olmadığı düşüncesiyle hareket edip bu etten de mahrum kalmıyorum. Yalnız bu et yeme sırasında tavuk veya balık yediğim sıradaki kadar kendimi serbest hissedemiyorum. Bu nedenle porsiyonlarım diğerinin yarısı kadar oluyor. Bunun yanında çok yağlı balık tüketiminin de şişmanlama bakımından pek iyi olmadığı söylenebilir. Yalnız şişmanlık dışında balık yağının bir zararı olmadığı da bir çok yerde dile getiriliyor. Balık yağları doymamış yağlar grubuna girdiklerinden bizler için .yararlı olarak da kabul ediliyor. Kırmızı veya diğer etlerin tüketiminde öncelikle ızgara, fırında ve haşlamaların tercih edilmesi kızartma ve ağır salçalı yemeklerden sakınılması yararlı olacak düşüncesiyle hareket ediyoruz. Yalnız bütün bu kısıtlamalarda kesin hudutlar içerisinde kendimi yasaklanmış olarak hissetmek istemediğimden bulduğum her yemekten eğer arzu etmişsem biraz tatmada da hiç bir sakınca görmüyorum.
 
Kolesterol bakımından, ciğer, beyin ve sakatatın et ürünleri arasında oldukça yüksek oranlar taşıdıkları görülüyor. Çok fazla canınız çekmiyorsa bunlardan uzak durmakta yarar var. Ama yılda bir kez canınız çekmişse tatmak da hoş görülebilir sanıyorum. Yılda bir gece düğün veya bir toplantı dönüşü Alsancak'ta bir kas e işkembe çorbasını . içmek bana gençlik yıllarımı hatırlattığı için yemekten de kaçınmıyorum. Ben böyle yapıyorum ama siz yine doktorunuza danışın.
Perhiz konusunda hiç bir zaman bir fanatik olmadım. Doğru mu yanlış mı bilemem. By-pass geçirmiş bir kişi olarak şu gıda maddesinden bir gram bile almayacaksın diye, bana; hiç bir doktorum tarafından bir öneri yapılmadı. Ama öyle arkadaşlarım var ki, by-pass olduktan sonra bir kez bile köfte yemediklerini, kırmızı etin hiçbir çeşidini almadıklarını, hiç kızartma yemediklerini, hep haşlanmış beyaz et veya sebze yediklerini gururla belirtiyorlar. Ben bu tip hastalardan olmadım ve olmaya da hiç bir niyetim yok.
 
Örneğin, yılda bir kaç kez Denizli'ye giderim. Eşim Denizlili olduğu için kayınvalideye ziyaretlerimiz olur. Denizli'de çok güzel kuzu tandır kebabı yapılır. Arada bir kez de olsa ben bu kebaptan yemeyeceksem yaşamanın ne 'kıymeti var. Ayrıca tümüyle bu gıdalardan da uzak durun diye bir beslenme önerisi de yok. Öyleyse iki üç ayda bir benim bir porsiyon kebap yememin bana bir zararı olabileceğini kabul edemiyorum. Eğer ben her gün kebap yersem elbette ki bunun çok önemli zararları olabilir. Ama ara sıra yenilen ve eski tabirle "nefis körletmesi" sayılabilecek bir porsiyon kebabın bana kolesterol açısından çok az bir zararı olsa bile, bu yemeğin bana 'verdiği manevi zevk, sanırım, onun sakıncalarını ortadan kaldıracağı gibi benim yaşamımda bir renk ve bana güç katmayacak mıdır? Doğal olarak kolesterol düzeyi yüksek olanlar bu konuda çok dikkatli olacaklardır. Ben ise altı ayda bir yaptırdığım kan kontrollerinde artık kolesterol açısından önemli bir problemim olmadığını biliyorum. Böyle olunca da aşırıya kaçan bir diyet durumuna girmeme de gerek kalmıyor. Ara sıra iştahla yediğim bu yemekler bana zevk veriyor. Zevkle yemek yediğim zamanlar benim için yaşanmış zamanlardır. Onun için yemeğimi salatamı zevkle yemek isterim. Yemek bir angarya gibi yenilmemelidir. Zaten hayatın bir felsefesi de bu değil midir? Hatırda kalan veya farkına varılan zaman yaşanılmış zaman değil midir. Bir işi zevkle yapıyorsam o an yaşanılmış bir zamandır. Bu nedenle genel perhiz kurallarına uymakla beraber tümüyle yasak anlamına gelen bir perhizi hiç uygulamadım. Çok sık olmasa da arada bir köfte, pastırma, haftada bir iki kez yumurta yerim ve evde çocuklar sucuk yapınca kenarından 3-5 tane almayı bir zevk bilirim. Akraba ziyaretlerinde bana sunulan tereyağlı pilava hayır demiyorum. Burada temel prensibim, aşırıya kaçmadıktan sonra ve her gün yemedikten sonra az da olsa tanrının yarattığı tüm gıdalardan uzak kalmamaktır. Keskin bir yasaklamanın içerisine girmeyi şu an için doktorum önermediğine göre bir by-pass'lı olarak, sadece gazete haberleri ile kesin perhiz hudutları çizmeyi de gereksiz görüyorum.
 
Altı aylık kan kontrollerinde yanlış bir durum ortaya çıkarsa ve doktorum şunları kesin olarak yemeyeceksin derse elbette ki ona uymayı ihmal etmeyeceğimi düşünüyorum. Yalnız normal yemeklerimin büyük çoğunluğunu artık balık ve tavuk oluşturuyor. Çocuklar için benim yemediğim bazı yemekler yapılsa bile ben az yiyorum. Bunu bir yasak olarak görmüyorum ve isteyerek uyguluyorum. Ailece kuzu etinden uzak sayılırız. Evdekilerin de yemeklerde kuzu eti kullanalım diye bir ısrarları yok. Onlar da sevmiyorlar ama, arada bir kuzu pirzolası da yiyoruz. Kurban Bayramlarında koyun eti yeme de biraz sınırı aşabiliyoruz. Zaten son yıllarda Kurban Bayramlarında ortak dana kesmeye başladık.
Devirler nasıl değişiyor. Çocukluğum Aydın'ın Karacasu kazasında geçti. Çocukluğumda, dün gibi hatırlıyorum, Karacasu dağlık bir yer olduğu için, erkeç, kasaplık olarak satılan en makbul hayvan sayılırdı. Biz kasabalılar daha çok erkeç alırdık. Kasaplarımız haftada iki gün et satarlardı. Bu günler pazartesi ve cuma günleriydi. O zamanlar on dolayında kasap dükkanı vardı ve et kesildiği günlerde kasapıarda kuyruk oluşurdu. Duydum ki bugün sadece bir tek kasap kalmış. Halkın alım gücü mü azaldı, yoksa kasabada zengin mi kalmadı, et tüketiminin eskiye oranla kasabamızda azaldığı anlaşılıyor. El dokumasından önemli gelir sağlanırdı. Şimdilerde ise kasabamızda iş kaynakları çok azaldı. Bu da et tüketimini önemli oranda etkiledi sanırım. Genel olarak erkeç kesilmekle beraber, ara sıra dişi koyun ve sığır kestikleri de olurdu. Bu zaman yerli halktan bu etlerden satın alan çok 
az olurdu. Daha ziyade memur ve öğretmenlerin, maaşları az olduğu için, bu etten satın aldıklarını düşünürdük. Erkeç, erkek keçinin iğdiş (kastre) edilmiş ve bir yaşında olan körpe hayvana verilen isimdir. Bu hayvan daha çok dağda ağaç yapraklarıyla yemlendiği için etinin lezzetli olduğu kabul edilir. Keçi dişi ve ovada beslenmiş ise et lezzeti aynı olmaz. O günlerde bir kg. erkeç eti 220 kuruşa satılırken dana eti daha ucuz 180 kuruşa satılırdı. 
Günümüzde ise işler artık ters dönmüş durumda. İzmir'de en ucuz satılan et erkeç eti. Her halde bugün eve erkeç eti getirsem, ben dâhil, ailece yemeyiz diye düşünüyorum ve yemeklerde kullanabileceğimizi de sanmıyorum. Kuzu, erkeç veya dana tercihi bir alışkanlık konusu. Yalnız ara sıra yılda bir de olsa bumbar yapıyorum. Biz bumbar'a kumbar deriz. En iyi kumbar erkeçten elde edilir ve erkeç eti ile yapılmalıdır
 
Bumbarı babaannemden, annemden gördüğüm gibi yaparız. Bilmem bu günkü İzmir gençliğinden kaç kişi bumbar yemiştir. Genç bir asistana "bumbar nedir" diye sordum, hiç duymamış. Bumbar erkeç'in bağırsak sisteminden 1 m. kadar olan kısmıdır. Doldururken ters yüz edilir. İç kısmı 1 kg ete bir avuç kadar pirinç, biraz bolca bir tatlı kaşığı kadar karabiber ve az tuz ilave edilerek mümkün ise elle kıyılmış etle sucuk gibi doldurulur. Doldurmadan sonra iç kısım dışa geldiği için, doldurulan bumbar sirkeli suya batırılır ve kar gibi tertemiz oluncaya kadar yıkandıktan sonra haşlanarak pişirilir. Bumbar yenileceği zaman ızgara yapılırsa, gerçekten tadına doyum olmaz. Sucuk gibi doğrayarak tereyağında kızartmakta çok lezzetli bir sonuç verir. Evde kendi yaptığım bumbarı çocuklar da severek yediklerine göre her halde bu işi becerebiliyorum. Yılda bir kez de olsa çocukluk anılarımı hatırlatan bu lezzetten uzak kalmamam sanırım bana yaşam zevki veriyor
 
Böylece, arada kaçamaklarım olsa da, perhiz konusunda, artık 50 yaşını geçmiş herkesin uygulaması gereken bir gıda rejimi uyguluyorum. Burada uyguluyorum kelimesi yanlış olur. Bu şekilde bir yemek tarzı bana zevk veriyor. Az yağlı bol sebzeli tavuk ve balık içeren yemeklerden daha çok hoşlanıyorum. Gençlik dönemlerimde çok sevdiğim bol salçalı ve yağlı yemek tarzından uzaklaşmam bir yasak nedeniyle değil, yeni bir damak zevkimin oluşmasından kaynaklanıyor. Bu konu çok önemli sanıyorum. Çünkü uyguladığım yeme tarzı bir yasak nedeniyle oluşmuş değil. Bana yararlı olacak yeme
tarzım bir zevk olarak bende oluştuysa bunu perhiz olarak kabul etmiyorum. Neden bu psikoloji de olmak istiyorum. Bu, bir işi zorunlu olarak yapmak pek zevk verici olmadığı psikolojisinden kaynaklanıyor. Eğer bir işi severek yapıyorsak o bir iş olmaktan çıkar. Ben eğer yazılarımı şurada bir görev olarak zorunlu şekilde yapıyorsam bu işin bir zevki kalmaz. Öyle hissetseydim zaten yazmazdım veya yazamazdım. Böylece anlaşılır ki bir kişinin yaptığı işi severek yapması insan yaşamı için çok önemli olmaktadır. Satırlarımı zevkle karalıyorum diyeceğim ama o devirler de kapandı. Bilgisayarda yazıyorum ve çok daha kolay oluyor. İnsan kendi işini severek yaparsa bu bir zevk ve 
mutluluk kaynağı oluyor ve eğer bir iş sevmeden yapılıyorsa vay o insanın haline, Allah yardım etsin. Perhiz konusu da aynı şey. Bir arkadaşım nerede ise yemekleri sıfır tuzlu olarak yiyor ve bundan zevk aldığını söylüyor. Bu durum onun için çok olumlu sayılır. Hem sağlığını 'koruyor, hem de damak zevki böyle istiyor. Özetle, kendimi psikolojik açıdan bu yönde görmek istiyorum ve bazı ufak kaçamaklarıma rağmen başardığımı sanıyorum. 
 
Sonuç olarak, bir perhiz fanatiği olmadığımı yazdım ama, gerçekte bende perhiz yapıyorum. Yapmam da lazım. Rahat ve uzun yaşamak istiyorsam benim sağlığıma uygun gıdalar almamda elbette ki yarar var ama, bunu bir perhiz olarak yapmıyorum. Bir yaşam tarzı olarak kabul ediyorum. Bu arada nostalji olabilecek bazı alışkanlıklarımı ve damak zevklerimi arada sırada alarak manevi açıdan perhiz fanatiği olmadığım konusunda kendimi ikna ediyorum ve yazdıklarıma bakılırsa bunu da gerçek -leştirdiğimi sanıyorum Artık sabahları domates yerken tuzluk kullanmıyorum. Peynirin tuzu bana yeterli oluyor. Salataya bile tuz ekmek artık bana zevk vermiyor. Evde, bazen; çocuklar kendi önlerine tuz ekince şaka olsun diye salata tabağının tuzlu tarafını kendi yönüme çevirme girişiminde bulununca, evlatlar; dur baba diye hemen engel olmaya çalışıyorlar. Bunlar da hayatın güzel anıları. Beyaz et yememizin daha yararlı olacağını herkes belirtiyor, ama' bir doktor arkadaşım devamlı piliç eti yemenin de zararlı olabileceğini, çünkü piliç etinin fazla miktarda jelatin içerdiğini dile getirmişti. Demek ki onu da devamlı yemek zararlı olabilecek. Her şey dengeli olmak durumunda. Aşırıya kaçmak yok. Ara sıra tatmak da suç değil. Buradan çıkartabileceğimiz sonuç şu ki uyguladığınız perhiz sizler için bir zevk ve alışkanlık haline gelmişse hiç bir sorun yok. Bu yolda devam etmek elbette ki en iyisi. Ama arada bir İstanbul'a gidince bir Tatlıses lahmacunu yemeyi de bir suç olarak görmüyorum. Ayda bir de olsa bir baklavacıda biraz baklava yeme zevkinden nefsimi mahrum etmiyorum.
 
Ayrıca diyet konusunda yapılan bazı çalışmalar yukarıda açıkladığım hayat görüşümü biraz da olsa doğruluyor inancındayım. Bir kitapta, Finlandiya'nın dünyada en çok kalp krizi görülen ülke olduğunu okumuştum. Bu ülkede kalp krizleri üzerinde araştırma yapan bilim adamları; oburluk, sigara tiryakiliği (günde 10 adetten fazla), yüksek kolesterol ve yüksek tansiyonun kalp krizleri üzerindeki etkileri konusunda bir dizi araştırma yapmışlar. Kalp krizi tehlikesi altında bulunduğu varsayılan 200 işadamını incelemişler. Seçilen kişilerin yarısını sıkı kontrollü bir diyet, düzenli kolesterol ve kişisel potansiyel kalp krizi riskleri konusunda detaylı bir bilgilendirme programına tabi tutmuşlar. Diğer grup ise düzenli kontroller dışında istedikleri gibi yaşamlarına devam etmişler. Beş yıl sonra yapılan incelemede bazı ilginç sonuçlar ortaya çıkmış. Şöyle ki 5 yıl sonunda araştırıcılar ölüm oranlarının kolesterolden, kaloriden, şekerden, sigaradan ve alkolden dikkatle sakınmaları istenen grupta diğer kontrol grubundan daha yüksek olduğunu saptamışlar. Bir gruba kırmızı et yerine beyaz et yemeleri, sigara ve alkol kullanmamaları öğütlenmiş olmasına rağmen ölüm oranının niçin daha yüksek bulunduğu konusunda daha detaylı inceleme yapılması konusunda birleşmişler ve yine aynı gruplarda yapılan bir incelemede kontrollü gruptaki kişilerin daha çok stres altında çalışan kişiler oldukları ortaya çıkmış.
 
Bu durumda kalp rahatsızlıklarında veya yaşlılıkta diyet çok önemli bir konu olmakla birlikte perhiz uygulamalarının biraz daha esnek olabileceği görüşü güç kazanmaktadır. Diyette esas olan, kısıtlamalar ile birlikte miktar bakımından az yemenin çok daha önemli olabileceği merkezinde toplanmaktadır. Stres faktörlerinin asgariye indirilmesi, yaşlılık hastalıklarının azaltılmasında en önemli faktör olarak kabul edildiği de araştırmada vurgulanmış bulunmaktadır.
 
Her türlü rahatsızlıkta ve yaşlılıkta hayatı sıkıntıya sokan konulardan biri de hastayı çeviren ve genel olarak iyi niyetli olarak kabul edeceğimiz aile ve çevresindeki insanların perhiz konusundaki sık olarak hissedilebilecek olan baskılarıdır. Çeşitli rahatsızlıklarda korku hiçbir zaman tedavinin temelini oluşturmamalıdır. bazı hastalıklarda kesin perhiz elbette ki zorunludur. Örneğin diabet bunlardan biridir. Örneğin bir diabetlinin şeker veya bol 'bol tatlı yemesi kendi sonunu hazırlaması demektir. Fakat her gün insülin iğne si olan bir kişinin ayda bir iki dilim baklava yemesini de ailesinin, bir facia olarak görmemesi gerekir. Hele hastaya sık boğaz edercesine ne yaptın, neden yedin psikolojisine de sokmanın pek anlamı yok sanıyorum. Aşırı ilgiler de hastayı stres altında tutarak bir suçluluk kompleksine girmesine ve neticede gizli gizli yemeye başlamasına etken olabiliyor ki aşırı ilgi yarardan çok zarar da meydana getirebiliyor. Neyse ki, kitabımızın konusu by-pass ve bende bir by-pass'lı olduğuma göre kendimi biraz daha serbest hissediyorum. Sadece yapmam gerekenin, bana sıkı olarak yasak olduğu söylenen konularda az da olsa kendime bir yeme zevki bırakıyorum. Davranışlarım konusunda hiç bir kimseye de bir önerim yok ve olamaz. Çünkü hassas konular. İnanıyorum ki diyet konusunda benim benliğimi kaplayacak bir kuşku sonucu oluşacak stres ve baskı bana daha çok zarar verecektir. Önemli olan; inanarak ve severek kendimize alıştıracağımız bir yemek tarzı olmalıdır. Elbette ki tansiyonlu 'olduğumu da hiç bir zaman unutmuyorum. Bir kere yediğimde beni rahatsız eden bir gıdadan kaçmayı benim bünyemde arzuluyor ki o zaman bir sorun kalmıyor. Artık ben o gıdayı yasak olduğu için değil ben sevmediğim için yemiyorum ki doğru olan da bu olsa gerek. Bir kitapta söyle bir cümle okudum. "Perhiz öncelikle psikolojik olarak tatmin edici olmalıdır". Eğer kişi perhizini büyük bir sıkıntı olarak uyguluyorsa bunun zararının faydasından çok olabileceğini düşünürüm. Doğal olarak zorunlu durumlarda doktorların perhiz konusundaki önerilerine tam olarak uymak zorundayız. Bizim gibi durumlarda ise, insan inanarak perhiz yapar ve yaptığı perhizin kendisini de rahatlattığını görünce, kendi rahatlığı için kısa sürede önerilen perhizi bir yaşam tarzı olarak zaten kabul edebiliyor. Perhize isteyerek uyulmada aileye, doktorlara ve özellikle kişinin kendisine önemli görevler düştüğü inancındayım.
Herhangi bir gıdayı alıp almama yanında, bir günde alınan miktarın bir kaç öğünde alınmasının yararlı olacağı dile getiriliyor. Her türlü gıdanın azar azar ve sık öğünlerde alınmasının en doğru yol olabileceği öneriliyor. Sofralarımızı süsleyen pek çok yiyeceğimiz var. Herhangi bir gıdayı bir öğünde çok fazla olarak yemek, zarar vermeyecek olanı bile, zararlı konuma sokar. Çok zararlı olarak gösterilen bir gıdanın ise arada bir az olarak alınması da bir sorun yaratmayabilecektir. Burada önemli olan, her konuda olduğu gibi dengeli davranılması ve her türlü aşırılıktan kaçınılmasıdır.