Site açılış tarihi: 27 kasım 2012
Geçen ayki Günlük ort. ziyaret: .. 174
Ay içinde en yüksek ziy sayısı: .242
Geçen ayki ziyaretçi sayısı: . 5234 (Mayıs 2023)
Toplam ziyaretçi sayısı: 852 224

Diğer Meslekdışı Kitaplar » Ben Bypass Oldum » Anjiyoya Giriş



 Genel olarak Anjio için bir gece önceden hastaneye yatırıyorlar. Bu sanırım hastayı dinlendirmek, tansiyon ve bazı konularda kişi hakkında bilgi toplamak amacıyla yapılıyor. Ayrıca anjiodan sonra da bir gece alıkoyuyorlar. Böylece her hangi bir aksilik durumuna karşı tedbir almış oluyorlar. Ben bir gece önceden hastanede yatmayı pek arzu, etmedim ve komşum olan doktorun önerilerini aynen evde yerine getirerek sabahleyin hastaneye gittim. Beni saat 13' de anjioya aldılar. Bu ana kadar da duyan yakın arkadaşlar ve akrabalar da ziyarete gelmişti. Daha öncede 1-2 iğne yaptıklarını hatırlıyorum. Bu tür bir operasyon için bekleme aşamasında bunların bir acı verdiğini de hatırlamıyorum.

Biraz öğrendi ği m kadarıyla, anjio aşamasında yapılan işlemler basitçe şu oluyor. Başka yerlerden de damara giriliyor ama benim kasığımdaki bir damardan girmek için, giriş yerini küçük bir operasyonla hazırladılar. Bu işlem sırasında uyuşturucu kullandıkları için acıdığını da hissetmedim. Kalp koroner damarlarını inceleme amacıyla kasıktan bir katater sokuluyor ve bu katater kılavuz olarak kullanılarak çok ince bir tel görünümünde olan bir malzemeyle kalbe kadar yaklaşılıyor ve kalp yakınına atardamarda X ışınlarını geçirmeyen bir madde veriliyor. Böylece röntgende normalde kalpten ayırt edilemeyen damarlar çok net bir şekilde ortaya çıkıveriyor. Anjio sırasında yattığım yerden izlenebilen üç adet küçük televizyon ekranı vardı. Bunlardan bir tanesinde daha bendeki işlemler başlamadan önce bir görüntü izleniyordu.
 
Bu görüntünün çok sağlıklı bir kalbe ait olduğunu anlamıştım. Çünkü kalp üzerinde görülen damarlar yeni bir su kanalı kadar düzgün ve pürüzsüzdü. İnşallah benim kalbimde böyledir diye düşündüm. Bu benden önce girmiş olan kişinin kalbinin görüntüsü de olabilirdi. Benim kalbimin durumunu da bizzat kendi gözlerimle izleyebileceğimi anlamıştım. Ben bir doktor olmasam da bunu kolaylıkla hissetmiştim. Benim kalbimin de ekrandaki gibi temiz çıkması için her halde o an tanrıya dua ediyordum. Bu arada oldukça sakin olduğumu da söyleyebilirim. Bu düşünceler sırasında sanırım benim damarıma da girdiler.
 
Artık ekrandaki görüntüler devamlı değişmeye başlamıştı. Anlamıştım ki bu görüntüler benim kalbime aitti ve kalbimin damar resimleri her yönden ekranda izleniyordu. Bir ara durduklarını ve bir görüntüyü dikkatle incelediklerini hissettiğim anda benim de gözlerim ekrandaydı. Ben de merakla bakınca arızayı onlarla aynı anda görmüş ve anlamıştım. Bu görüntü üzerinde bekleme ve doktorların görüşmeleri izlenen tıkanıklığın önemli olduğunu gösteriyordu. Ekranda bulunan bir damar neredeyse kopmuş gibi görünüyordu. Kopmuş gibi görünen bu damarı birbirine bağlayan sadece kılcal damar gibi iki saz teli inceliğinde görüntü vardı. Belli ki bu damar aşırı şekilde tıkalıydı ve bir ara beni  anjioya alan ve operasyonu yöneten Mustafa beyin (Prof Dr. Mustafa Akın) İsa Bey'i (prof Dr. İsa Durmaz) çağıralım dediğini duydum. Artık olaylar gelişiyordu. Bir damardaki tıkanmanın çok fazla olduğunu gören hocamız usta bir kalp cerrahı olarak bilinen Prof Dr. İsa Beyi çağırıyordu. Bu benim bildiğim bir isimdi. Çünkü bypass olmuş bir büyüğümüz kendisini ameliyat etmiş olan İsa Bey'den bana sık sık bahsediyor ve usta bir kalp cerrahı olduğunu sohbetlerde dile getiriyordu. İnsan bazı olayları başına gelince daha çabuk ve rahat kavrıyor. Bu nedenle ismen çok iyi tanıdığım bir kişinin çağrılmış olması, beni rahatlatmıştı. Hocamızın en doğru kararı vereceğini biliyordum. Burada açıkça ifade etmem gerekiyor ki Prof. Dr. İsa Bey'in ismini çok duymuş olmama rağmen o an sima olarak tanıdığımı bilmiyordum veya o anın telaş! ile simasını gözlerimde canlandıramadım. Biraz sonra İsa Bey geldi dediler ki gelen kişiyi çok iyi tanıdığımı gördüm. Bu benim bir kusurum, isim bakımından hafızam hiç iyi değildir. Bazen öğrencilerimi tanıma bakımından bazı hatalar yapar ve bundan çok sıkılınm. İşte bu ara gelen İsa Beyi kişi olarak çok iyi tanıdığımı görünce daha da rahatladım. Çünkü İsa Bey bazı toplantılarda zaman zaman gördüğüm ve bazen yan yana oturduğum bir hocamızdı Sayın hocamız, yanıma gelerek samimiyetle ve insana güven veren bir davranışla,
-Hayrola sayın hoca ne oldu, burada ne işiniz var, dedi.
-Gördüğünüz gibi hocam, dedim.
 
Şimdi tam olarak hatırlamıyorum ama, siz bileceksiniz sayın hocam, ne gerekiyorsa sizler karar vereceksiniz anlamında birşeyler söyledim. Beş on dakika kadar anjiomu incelediler ve ameliyat olmamın doğru olacağı konusunda karar verdiklerini hissettim. Sayın hocalarımız ameliyat olmamın gerekli olacağını söylüyorlardı. Zaten ekranda görülen damarımın yapısı da bunun zorunlu olduğunu bana da açıkça anlatıyordu. Pek fazla düşünmeye gerek yoktu. Her şey açıktı. Çünkü balon yapılarak bu tip arızalara bir yol bulunabildiğini duymuş yalnız bunun da bazı sorunlar yaratabildiğini işittiğimden bu konuda kararı doktorlara bırakmak gerekiyordu. Yine de balon ile bir çaresi olabilir mi diye sorduğumda kapalı damar açısından balon zor ve tehlikeli olabilir denilince sizler bileceksiniz diyerek kararı onlara bıraktım ve anlaşılıyordu ki kararları kesin ameliyattı. Hayatım boyunca düşündüğüm gibi birşey yapılacaksa yapılmalıdır. Tereddüt etmeye ve beklemeye gerek yoktur. Oldum olası yapılacak bir iş konusunda beklemeyi sevmem, hatta kabul etmem. Karar verilmişse uygulanmalıdır. Ekranda gördüğüm görüntü ve doktorların tavrı bu ameliyatın çok gerekli olduğunu açık olarak gösteriyordu. Kopuk gibi görünen damarımın tamir edilmesi gerektiğini kesin olarak anlayınca, o an verdiğim kararla,
 
-Sayın hocam, eğer ameliyat gerekiyorsa, lütfen beni hastaneden çıkarmayın ve ameliyathaneye gönderin, dedim.
Sayın hocamız İsa Bey, 
-Emin misin? diye sordu. Dedim ki,
-Sayın hocam, bu ameliyat olacaksa, beklememe gerek yok. Zaten bu beni çok sıkar. Beklemek bana çok zor gelir. Lütfen bu işi bitirin.
Bu kararlı tutumum ve kalbimdeki damarın kesin değişmesi gerçeği karşısında benim de kesin kararlılığım ve telaşsız halimi görünce tekrar sordu;
-Emin misin,
Bende
-Eminim hocam, deyince,
 
Sayın Hocamız o gün aspirin alıp almadığı mı sordu. Sadece akşam 100 mg. 'lık bir adet bebek aspirini aldığımı söyledim.
Yarın yapalım diye karar verdiler ve beni anjiodan çıkardılar. Bu kararda benim bir şüphem yoktu. Çünkü bu konuyu yüzlerce kez görmüş ve uygulamış üstelik bildiğim .kişilerce alınmış bir karardı.
Beni ameliyat yerine götürmek üzere bir kişi odadan sedye üzerinde çıkarttı ve birden bir koridorda yapayalnız kaldığımı hissettim Beni götüren kişi nedense beni koridora çıkardıktan sonra belki de zorunlu bir iş için kısa bir süre için de olsa, yanımdan ayrılıvermişti. Belki yaptığı da doğru idi. Zaten hasta gibi de değildim. Sadece sedyede uzanıyordum. Elbette ki biraz şaşkındım. Anjio için geldiğim yerden, önemli bir kalp ameliyatı için cerrahi birimine doğru yol alıyordum.
 
Aklımdan bazı olaylar geçti. Kolay değildi artık. İş ciddileşmişti. Kısa bir süre içerisinde kalp ameliyatı olma kararı alınmış ve sedyem ameliyata doğru gönderiliyordu. Yaklaşık 3-5 dakika yalnız kaldım. İşte bu arada gözümden iki damla yaş geldiğini hissettim. Boğazım düğümlendi. Beni sevenleri, sevdiklerimi, eşimi, çocuklarımı, kardeşlerimi, okulda beni sevdiklerine inandığım meslektaşlarımı ve hayatımı düşündüm. İnsan beyninin bir anlık süre içerisinde binlerce olayı düşünebilmesi ile geçen bir süre. Buradan yoğun bakım odasına götürüldüm. Her halde bazı iğneler vurmuşlardı ki genel olarak sakindim. Olacakları kabullenmiştim.
 
Şunu yazmam, gerekir ki öleceğimi hiç bir zaman tanrım bana düşündürtmedi. Doğal olarak ciddi bir ameliyata gidiyordum. Yoğun bakımda yanıma gelip giden hemşireleri ve neler yaptıklarını artık bilmiyordum. Her hemşire gelip bir şeyler yapıyordu. Vücuduma çeşitli aletler bağlamışlardı. Ekranda kalbimle ilgili bilgiler devamlı izleniyor ve ben de izleyebiliyordum. Kalbimin atış sayısı tansiyonum ve kalbimin EKG'si devamlı gözleniyordu. Kaldığım salonda tam olarak bilemem ama 15-20 kadar hasta vardı. Kimisi benim gibi ameliyat bekliyor, kimisi yeni ameliyat olmuştu. Bir iki kişinin de yoğun bakımdan çıkarıldığını görmüştüm.
 
O gece doktorluğun ne kadar yüce ve zor bir meslek olduğunu gözlerimle izledim. Genç doktorlar, bay bayan, sabaha kadar yoğun bakımdaki hastalar için koşuşturup durdular. Gözlerinde en küçük bir sitem yoktu. Bu genç doktorlar mesleklerini gençliğin verdiği canlılıkla, özveriyle ve severek yapıyorlardı. Y orgunlardı fakat gözlerinde bir bıkkınlık yoktu. Bir hastadan diğerine koşuşuyorlardı. Hasta psikolojisi olacak, bazen küçük bir aksaklıkta bile infilak etmeye hazırızdır. En küçük bir aksaklıkta herkesi suçlamaya kalkışırız. Hemen isyan ederiz. Peki bu gencecik doktorlar mesleklerinin bu ilk aşamalarında hayatla ölüm arasında olduğu sanılan ve artık günümüzde %99 başarı ile uygulanan by-pass ameliyatları öncesi ve sonrasındaki insanlara gösterdikleri fedakarca çalışmalarının karşılığını alabiliyorlar mıydı?
 
Gerçekten doktorluk zor meslek. Elbette ki daha rahat sayılabilecek veya çok daha zor branşları da vardır. Fakat burada kalp gibi, en önemli sayılan bir operasyonu geçiren veya geçirecek olan insanlarla uğraşmak kolay bir konu olmasa gerek. Yapılan iş yanında, manevi açıdan da zor bir konu.
Her yatakta ciddi durumda olan hastalar yatıyordu. Aralarında ilginç tipler de vardı. Şansımdan mı nedir, tam yanımda yaşlıca bir amca yatıyordu. Ayak damarları tıkandığı için bir ayağı kangren olmuş ve bu nedenle kesilme zorunluluğu varmış. Çok sıkıntılıydı. On-onbeş dakikada bir yatağa oturuyor ve beni buradan çıkarın, beni 'eve gönderin, diye bağırarak gitmeye kalkışıyordu. Hemşire ve doktorlar hemen koşuşuyorlar ve zorla yatırmaya çalışıyorlardı. Zor bir durumdu. Güler misin ağlar mısın belli değil. İkna etmeye çalışıyorlardı ama adam güçlü kuvvetliydi ve beş-altı kişi yatağa yatırmakta zorlanıyorlardı.
 
Artık gece yarısı olmuştu. Bana yapılan ilaçlardan olsa gerek, dünyaya daha rahat bir gözle bakabiliyordum. Bir teslimiyet içerisindeyim. Bekliyorum sadece. Bir ara lavman yaptılar. Eşim geldi gitti. Evlatlarımı görmek istediğimi söyledim. Kızımla oğlum geldiler. Üzüntülüydüler. Fidan gibi karşıma dikildiler. Neler söyledim neler dediler hatırlamıyorum. Çocuklarımın yanında ağlamadım ama onlar çıkınca bir iki damla yaş gözlerimden aşağı aktı. Gece yarısı nöbetçi bir hemşire kızla, biraz sohbet ettik. Bulgaristan göçmeniymiş. Çok tutumlu olduklarından ailede herkesin çalıştığından ve iki yıl içinde ev yaptıklarından bahsetti. Bir ara eşim geldi. Ama şu an biliyorum ki hiç bir şekilde panik içinde olmadım. Ama yine de bir kalp ameliyatı olacaktım. Sevdiklerimi bir daha görmek var mı, yok mu, düşündüm mü, düşünmedim mi bilmiyorum. Sonra her tarafımı traş ettiler. Traş bitti. Traş yapılırken zaten yarı uykulu idim... . . ve gerisini hatırlamıyorum.