|
Kitaplar » akvaryum tekniği » Balıklar hakkında genel bilgilerBU KISIMDA BULABİLECEĞİNİZ BİLGİLER Balıklarda,
Vücut şekli,
Kaslar, Yüzgeçler,
Vücut iriliği,
Deri, Pullar,
Balıklarda renk,
İç organlar,
Solunum,
Kan dolaşımkı,
Balıklarda üreme,
Balıklarda duyu,
Balıklarda yaşam ömrü,
Balıklarda cinsiyet tayini,
Yumurtlama öncesi davranışlar ve balıkların durumu,
Çiftleşme,
Yumurtlama verimi
2. Bölüm BALIKLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER Akvaryum içerisinde balık yetiştirmek isteyen meraklılar ele aldıklan bu canlının yapısı ve yaşam koşulları hakkında bilgi sahibi olmak isteyebilecekleri nedeni ile balıklar hakkında kısada olsa bazı bilgiler vermek yararlı olacaktır. '
VÜCUT ŞEKLİ
Dünya üzerinde yaşıyan balıkların sayısı hakkında çeşitli fikirler ileri sürülmektedir. Kimisine göre dünya üzerinde 15-20 bin balık türü ve varyetesi vardır. Fakat bu sayının 40 bin dolaylarında olduğunu belirten yazarlar da bulunmaktadır. Bu sayıdan da anlaşılacağı gibi vücut yapısı bakımından da çok çeşitli şekillere sahip olmaları doğaldır. Genel olarak balıklar denilince, vücut yapılan mekik şeklinde olan canlılar akla gelir. Tipik balık vücudu olarak palamut veya levrek balıklarının vücut yapısını gösterebiliriz. Balıkların vücut şekilleri sınıflandırıldığında çok çeşitli yorumlarda bulunmak mümkündür. Ama genel olarak balık vücudu şekillerini 4 sınıfa ayrabiliriz. Bunlar normal balık vücudu şekline sahip olanlar, yanlardan basık olanlar, üstten alta doğru basık olanlar ve uçtan uca uzun olanlar diye belirtilebilir. Normal balık şeklinde olanlara örnek olarak akvaryumların güzel bir balığı olan vücudu siyah ve kuyruğu kırmızı olan köpek balıklarını veya diğer bir adı ot çöpçüsü olan balığı gösterebiliriz. Yandan basık olanlara ise yin akvaryumların tanınmış bir balığı olan melek balığını örnek olarak verebiliriz. Üstten basık olanlarına akvaryum balıklarından bir örnek vermek oldukça zor. Bu gruba örnek olarak dil balığı, kalkan ve pisi balığını gösterebiliriz. Uzun şekilli balıklara ise yılan balıkları ve zargana tipik bir örnektir. Her ne kadar balıkları vücut şekillerine göre bu dört gruba ayırmak mümkün ise de; ortam koşullarına göre bu şekillerden birçok sapmalar birçok türde izlenebilmektedir.
Balık vücudu genel olarak üç kısım altında incelenebilir. Bunlar baş-gövde ve kuyruktur. Baş burun ucundan solungaç yarığına kadar devam eder. Gövde ise solungaç yanğından karnın bitimine kadar olan kısımdır. Karnın bitiminde kuyruk ucuna kadar olan kısımda kuyruk bölgesi olarak tanımlanır. Baş, balıklarda, genel olarak yüzmede kolaylık sağlamak üzere ve suyu kolayca yarabilecek şekilde sivri bir şekilde oluşmuştur. Gözler birçok balıkta baş yüzeyi ile ayın düzeydedir. Bu yüzmede kolaylık sağlar. Vücudun arkaya doğru daralması da yüzmede etkilidir. Bazı balıklarda bol olarak bulunan vücut yüzeyindeki kaygan sıvı bile balığın vücudundaki çok küçük çıkıntıları da kaplayarak balığın yüzmesine engel teşkil edebilecek küçücük vücut engellerini de ortadan kaldırır. Görülüyor ki birçok balıkta vücudun oluşumu daima yüzmeyi kolaylaştırıcı şekilde olmaktadır.
Balık vücudunun düzgün olarak tutulmasını sağlıyan iskelet yapısı, balık türleri arasında bazı farklar olmakla beraber genellikle birbirine benzerdir. İskeletin temel kısımları, başta bulunan kafatası, bir seri omurgalardan yapılmış olan belkemiği ve iki çift yüzgeçtir. Bu yüzgeçler göğüs ve karın yüzgeçleri olup, bu yüzgeçlerde bulunan kemikler (türlere göre kıkırdaklar) vücut iskeletine bağlıdırlar. Bunun yanında balıkların bir çoğunda iskelet ile bağıntılı olmayan diğer kemik ve kıkırdaklarda bulunur. Sırt yüzgeçIeri ve anal yüzgeçIer içerisinde de kılçıklar vardır. Ama bu kemikler vücudun temel kemikleri ile bağlantılı değildir.
KASLAR
Balıkları tüm canlılar içerisinde yüz ifadeleri bakımından en sade olanları olarak ifade edebiliriz. Çünkü balıklarda yüz kasları bulunmamaktadır. Bu nedenle balıklar gülemez ve surat asamazlar. Oltaya takılmış bir balığın yüz ifadesi ile iştahla yeme saldıran bir balığın yüz ifadesi arasında bir ayrılık yoktur. Ağız ve göz etrafı daima sabittir. Bunun yanında ağzın açılıp kapanmasını sağlayan ve solungaçları hareket ettiren kaslara sahiptirler.
Balıkların vücutlarını kaplıyan kaslar ise diğer canlılarınkinden bir dereceye kadar farklıdır. Bunlar bütün vücudu kaplıyan çizgili kaslardır. Bu kaslar hareketi birbirine ileterek balık vücudunun sağ veya sola kıvrılmasını, böylece balığın ileriye doğru hareketini sağlarlar. Diğer canlılarda, örneğin koyun ve keçilerde, vücudu kaplıyan kaslar vücut bölgelerine göre birbirlerinden farklı olduğu halde balık vücudunda bulunan kaslar genellikle birbirine benzerdir. Kaslar vücudu bir kütle halinde kaplar. Bu durumda balık vücudunda yediğimiz etlerin tümü bir kas kütlesi halindedir. Bunu balık yerken, etlerin birbiri üzerine düzgünce istif edilmiş gibi olan yapılarından kolayca anlayabiliriz. Birbiri üzerine binen kasların birbirlerine olan' bağları da oldukça zayıftır. .
YÜZGEÇLER
Balıkların en önemli vücut organlarından bir tanesi de yüzgeçlerdir. İsminden anlaşılacağı gibi yüzme hareketini sağlayan organlardır. Balığın su içerisinde ilerlemesi vücut ve yüzgeç hareketleri ile mümkün olur. Esas olarak balıkta itmeyi sağlayan yüzgeçler arka kısımda olanlardır. Ön kısmında bulunan yüzgeçlerin yüzmeye katkıları olursa da, esas olarak yön değiştirme görevini görürler. Yüzgeçlerin çeşitli hareketlere katkı oranları balıktan balığa çok değişir. Vücut yapısı sert olan balıklarda yüzme hareketi esas olarak yüzgeçler ile sağlanır. Yılanbalığı gibi uzun yapılı balıklarda ise vücut kıvrılmalarının yüzmede etkisi yüzgeçlerden daha çoktur.
Bir balığın vücudu incelenir ise bir çok yüzgeçler görülür. Bu yüzgeçler tek ve çift olanlar olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Çift olan yüzgeçler karın ve göğüs yüzgeçleridir. Tek olanları ise sırt, kuyruk ve anüs yüzgecidir.
Kuyruk yüzgeçi bir balığın vücut hareketlerine egemen olan yüzgeçtir. Balığın hareketinde en önemli rolü oynar. Sırt ve anal yüzgeçler ise balık vücudunun dik olarak durmasına yardımcı olurlar. Balıkların çift olan göğüs ve karın yüzgeçleri ise, denge, yüzme, yükselme, suya dalma, dönme ve durma hareketlerine yardımcı olurlar. Yüzgeçler vücuda kaslarla bağlanmıştır. Her kas yüzgeçlerin farklı hareketler yapmasını sağlar. Ama, kesin olarak her yüzgecin, belirli hareketleri yaptığı söylenemez. Örneğin balığın herhangi bir yüzgeci kesilerek alınsa, bu yüzgecin sağladığı hareketler hemen diğer yüzgeçler tarafından yürütülmeye çalışılır.
Yüzgeçler yukarıda belirtilen amaçların dışında başka işlere de yaradıkları görülür. Örneğin, uçan balıklar da çok büyümüş göğüs yüzgeçleri uçmayı sağlıyan bir yapıya dönüşmüştür. Esas olarak bu yüzgeçler uçma hareketinde bulunmaz. Sadece, balığın havada süzülmesini sağlıyacak oranda büyük bir yapıya sahiptirler. Kuzey Amerika'nın tatlı sularında yaşayan kedi balıklarında ise, göğüs yüzgeçleri kalın bir yapıya sahiptir. Su dibinde, bir çeşit ayak gibi görev yaparak, balığın durmasını sağlar. Kimi balıklarda ise. yüzgeç uçlarında oluşmuş iğneler vardır ki bu iğneler savunmada kullanılır. Kimilerinde ise zehir taşıyan iğneler, genellikle, yüzgeçlerin uç kısmına yerleşmiştir. Pek çok akvaryum balıkları yumurtalarını tortulardan korumak ve oksijen almalarını sağlama amacıyla kuyruklarını bir yelpaze gibi kullanırlar.
BALIKLARDA VÜCUT İRİLİĞİ
Daha önce dünya üzerinde 40 bine yakın balık çeşidi olduğunu belirtmiştik. Bu canlılar dünyası içerisinde çok çeşitli irilikte balıklar bulunmaktadır. Örneğin, Filipinlerde yaşıyan cüce gobi (Gobiidass sp) balıklarının vücut uzunluğu ergin balıklarda 1.5 cm. 'den daha küçüktür. Buna karşılık okyanuslarda yaşıyan bazı balıkların boyları 15-20 metreyi bulur.
Balıklarda büyüme birçok canlıda olduğu gibi doğrudan doğruya beslenme ile ilgilidir. Büyümenin ölçüsü boyca, ence ve ağırlıkça olabilir. Bunlardan boyca büyüme dönüşlü değildir. Diğer bir deyimle bir balığın vücut uzunluğu hiç bir zaman beslenme koşulları çok fena olsada kısalmaz. Ama ağırlık kazanması görülebilir.
DERİ
Balığın derisi diğer canlılarda olduğu gibi balığın koruyucu örtüsü durumundadır. Temel olarak deri iki kısımdan oluşur. Epidermis denilen üst deri oldukça incedir. İç tabaka ise dermis adını alır. Epidermis de dermis'e kadar uzanan bez hücreleri bulunur. Bu bezler, balıklarda bildiğimiz kaygan maddeleri salgılar. Bu kaygan madde balıkların su içerisinde rahat bir şekilde yüzmelerini sağlar. İnsan ve diğer canlılardaki. terleme gibi, yabancı maddelerin bir çeşit vücuttan atılması olarak da ele alınabilir. Ayrıca, balığın bildiğimiz kokusu da bu madde içerisindedir.
Genel olarak, balık derisi oldukça karışık bir yapılıdır. Karada yaşayan canlıların ve insanların tersine olarak balıklarda dış deri canlı hücrelerden oluşur. Bunun nedeni açıktır. Şöyle ki; bütün canlı hücreler ancak rutubetli bir ortamda yaşayabilir. Hava ile daima temas halinde olan hayvanlarda derinin dış yüzeyindeki hücrelerin ölmesi ve içteki canlı hücreleri koruyucu bir örtü haline gelmesi doğal bir olaydır. Buna karşın, balıkların yaşadığı ortam su olduğundan, derinin hücreleri de yaşama olanağı bulur. Ama yine de, balıkların canlı olan dış deri hücreleri bir çok balık ta dış ortamla tam olarak karşı karşıya değildir. Deri tarafından salgılanan kaygan maddeler balıkların dış derilerinde bulunan canlı hücreleri direkt olarak doğa ile karşı karşıya kalmaktan korumaktadır. Kaygan maddelerin bir yararı da yüzme anında sürtünmeden dolayı meydana gelebilecek enerji kaybını azaltmasıdır. Ayrıca parazit v.s. gibi yabancı maddelerden de vücudu bir dereceye kadar korur. Ayrıca balığın derisi üzerindeki bu kaygan maddeler balıkların dış ortam ile su alış verişlerini engeller. Bilindiği gibi, yoğunluğu eşit olmayan iki ortam arasında geçirgen bir tabaka var ise su; yoğunluğu çok olan taraftan az olan tarafa doğru geçer (osmoz olayı). Bu nedenle, balıkların derileri üzerinde koruyucu bir tabaka olmasa idi, deniz balıklarında iç suyun dış tarafa, tatlı su balıklarında ise dıştaki suyun yoğunluğu daha fazla olan balığın iç kısmına geçmesi gibi bir olaya neden olacaktı. Bu durum tatlı su balıklarının su alarak şişmesine deniz balıklarının ise su kaybederek kurumalarına neden olabilecek bir olaydır. İşte bu olayların önlenmesinde kaygan madde önemli bir etkendir. Yılan balıklannın karadan giderek ölmeden bir su kaynağından diğerine geçtikleri bilinen bir olaydır. Bu hadise de balığın üst yüzeyindeki kaygan madde balığın kurumasına ve rutubet kaybetmesine engel olur ve balık bir zaman için karada yol alabilir. Ayrıca pratik olarak bilinen bir durum vardır ki, üzerinde kaygan maddeyi bol olarak ihtiva eden blıklar sudan çıkarıldıktan sonra daha geç bir sürede ölürler. Bu nedenle üzerlerinde bol miktarda kaygan madde ihtiva eden sazan balıklan avlandıktan sonra bir müddet daha canlılıklanm koruyabilirler. Buna karşın üzerınde kaygan maddenin çok az olduğu sardalya balıkları sudan çıktıktan çok kısa bir zaman sonra ölürler.
PULLAR
Balık pullarını derinin dışa çıkmış Uzantıları olarak kabul edebiliriz. Temel olarak pullar ölü hücrelerinden yapılmıştır. Kimi balıkların pullarının üzerinde bulunan deri tabakası canlı olabilmektedir. Pul yapısı balıktan balığa değişiklik gösterir. Pulları balıkların eski formlarındaki zırh yapılarının günümüze kadar geniş kalıntıları olarak düşünebiliriz.
Balıklarda pulların kalınlığı türden türe değişmek üzere zarımsı bir yapıdan, çok kalın bir yapıya kadar olabilir. Kimilerinde kemik yapısında pul bulunur. Kimi balıklar da pulun deri ile olan bağlantısı çok zayıf, kimilerinde ise oldukça kuvvetlidir. Bu nedenle bazı balıklarda pulların balık vücudundan çıkarılması oldukça zordur. Pullar genellikle bir çok balıkta, kiremit dizisi gibi üst üste bulunurlar. Kimi balıklarda ise pullar seyrek yapıdadır. Hiç pulu bulunmayan balıklarda vardır.
Genellikle, balık pullarının orta kısmında veya vücuda bağlandığı noktaya yakın yerde merkezi bir kısım bulunur. Buradan dışa doğru da bir çok halkaların merkezi sardığı görülür. Bu halkalar balıklarda YAŞ TAYİNİ yapılmasında yararlanılan önemli bir özelliktir. Şöyle ki, birçok balıkta su ısısına bağlı olarak yılın bazı dönemlerinde hızlı bir gelişme diğer dönemler de ise su ısısının düşmesi ile birlikte yem alımının azalmasının da bir sonucu olarak, bir duraklama olur. Duraklamanın olduğu bu dönemde, balığında pullarında bir gelişme olmaz ve bu dönemde pulun bu kısmında diğer kısımlara oranla koyu bir halka oluşur. Bu koyu halkaların sayılması suretiyle balıklarda taş tayini yapılır.
BALIKLARDA RENK
Balıklar renkleri bakımından, hemen hemen akla gelebilecek her türlü renk ve tonların görülebileceği bir canlı topluluğudur. Balıkların derilerindeki özel renk hücreleri tarafından meydana getirilen balığın rengi, genel olarak balığın bulunduğu ortama bağlı olarak değişmektedir. Bu durum balıklarda bir çeşit ortama oyma ve kendilerini düşmanlarından koruyabilme amacına yöneliktir. Balıkların bazıları birden çok vücut rengine sahip olduğu halde çoğunluğunda vücut tek renklidir. Ama yine de, vücudunun her tarafı aynı renkte olan balık cinsi çok azdır ve balıkların çeşitli vücut bölgeliri arasında genellikle renk farkları bulunabilmektedir. Örneğin pembe olarak bilinen mercan balıklarında karın altlarının beyaz olması gibi.
Balıkların renginde ani değişmelerde gözlenebilir. Özellikle akvaryumlarda bu konular hakkında bilgili olmak gerekir. Öyleki, bazı balıklar bir akvaryumdan diğerine aktarılmaları anında korkunun etkisi ile balıklarda rengin açıldığı görülür. Örneğin, biz bir deneme amacıyla akvaryumlarda yetiştirmeye aldığımız kefal yavrularında akvaryumların temizlenmesi anında, balıkların koyu siyaha yakın olan sırt renginin, beyaza yakın bir şekilde açıldığını sık sık izlemişizdir. Aynı şekilde akvaryumlarda ürkütülen bir köpekbalığının siyah rengi, kirli beyaz renge doğru bir açılma gösterir.
İÇ ORGANLAR
Sindirim Organları: Balıkların sindirim sistemleri karada yaşayan hayvanlarınkine oranla oldukça basittir ve bir mide İle balıktan balığa değişmek üzere uzun veya genellikle kısa bir bağırsaktan ibarettir.
Balığın vücut yapısı ve iç organlar. 1-Yutak, 2-Baş böbreği, 3-Hava kesesi ağzı, 4-Hava kesesi, 5-Böbrek, 6-Omurga, 7-Sırt yüzgeci, 8-Kaburgalar, 9-sidik torbası, 10-kuyruk yüzgeci, 11-Ağız boşluğu, 12-Solungaçlar, 13-Atardamar odası, 14-Karıncık, 15-Kulakçık, 16-Toplar damar odası, 17-Peritonik ayırma odası, 18-Karaciğer, 19-Bağırsak, 20-Testis, 21-Karın tüzgeci, 22-İdrar kanalı, 23-Anüs, 24-Sidik deliği25-Anüs yüzgeci, 26- Yan çizgi(Lateral hat)
Yemlerin alımı ağız ile başladığına göre sindirimde ilk konu ağız yapısıdır. Bu konuda genel bir yorumda bulunmak oldukça zordur. Çünkü balıklar içerisinde çok çeşitli ağız tipleri ve bu ağız içerisinde çok farklı diş yapıları bulunmaktadır. Kimi balıklarda diş bulunmadığı halde, kimilerinde boğaz içlerine yayılmış yüzlerce sert ve keskin dişler vardır. Kimilerinde damak üzerinde, bazılarında ise dil üzerinde de dişler bulunur.Birçok balık dişlerini çiğneme amacıyla kullanmaz, dişler yemlerin yakalanmasınıve yutulmasını sağlayan bir yardımcı durumundadır. Kimi balıklarda ise, yutak dişleri denilen gırtlağın iç tarafında dişler vardır. Bu dişler yenilen gıdaların ezilmesine yardımcı olurlar. Balıkların çoğunluğu bilindiği gibi et oburdurlar. Bu nedenle büyük bir kısmı yakaladıkları avlarını kolay yutmak ve yakalayabilmek için içe doğru kıvrılmış keskin dişlere salıiptirler. Bunun yanında su içerisindeki planktonları süzerek yiyen balıklarda dişler çok küçük ve zayıftır. Kimi balıklar ise bilindiği gibi kabuklu deniz canlılarının kabuklarını kırarak yem gereksinimlerini giderirler. Bu gibi balıklarda dişler kırma özelliğine sahiptir ve kaldırım taşları gibi dizilmişlerdir. Örneğin akvaryumcuların yakından tanıdığı Piranha balıklannda diş yapısı çok kuvvetlidir. Bu balıkların bol bulunduğu bir nehirde suya düşen bir canlıyı bir kaç dakikada yiyip tükettikleri bilinen bir durumdur.
Balıkların ağız içerisinde bulunan diller bir çok balıkta hareketsizdir ve yassıdır. Ağız tabanında bir çıkıntı şeklinde bulunur. Balıklarda genel olarak tükrük bezi bulunmaz.
SOLUNUM
Balıklar solunum solungaç kapaklarının altında bulunan solungaçlar ile sağlanır. Solungaçlar çok ince kan damarlarını içeren tellerden oluşmuştur. Bu teller kemikten yapılmış kemerler üzerinde dizilmişlerdir. Bir çok balıkta bu kemerlerin sayısı 4'dür. Kemerler arasında suyun kolayca geçebileceği aralıklar vardır; Bu aralıklardan su geçerken su içerisinde ki oksijen kana karışarak balıkta kan temizlenmiş olur. Aynı anda da, kandaki karbondioksit '(CO2) dışarıya atılır. Suyun ağza alınıp solungaçlardan çıkarılma işleminin dakikada ki sayısı balıktan balığa değişir. Su ısındıkça bu sayı artar. su soğudukça azalır. Genellikle balıkların oksijen gereksinimleri türden türe farklı olduğu için dakikada alınan soluk sayısı da farklı olur.
Bazı balıklarda labirent denilen organ solunum olayında yardımcı olur. Şekilde görüleceği gibi labirentler solungaç kapağının alt kısmında solungaçların arka üst kısmında yer alır. Türlere göre şekilleri farklı olmakla beraber geniş yüzeyler oluşmasını sağlayan bir yapısı vardır. Organın üst kısmı gaz alış verişini sağlayan hassas bir doku ile örtülüdür. Balık yuttuğu havayı bu boşlukta tutar ve bu sırada havadaki oksijen kana, kandaki karbondioksit ise havaya geçer. Böylece kan temizlenmiş ve solunun işi tamamlanmış olur. Bu grupta gromi ve beta gibi ünlü akvaryum balıkları bulunur. Bu balıklar havanın oksijeninden faydalanabildikleri için küçük akvaryumlarda hatta damızlık Beta'lar hava vermeden küçük kavanozlarda bile banndınlabilirler.
KAN DOLAŞIMI
Balıkların kalbi düzgün kasılmalar yapabilen duvarları kastarı yapılmış bir torba biçimindedir. Ağzın hemen gerisinde bulunur. Genellikle iki gözden oluşmuştur. Insan ile balıkların kan dolaşımı arasında kimi ayrılıklar vardır. İnsanların kanı kalpten akciğere gelip temizlendikten sonra bütün vücuda yayılmak için tekrar kalbe, balıklarda ise solungaçlarda temizlenen kan tekrar kalbe dönmeyerek vücuda yayılır. Kirlendikten sonra kalbe döner.
Balıkların kalbi bir sıra odacıklardan oluşur. Kirli kan kalbin alt tarafından içeri girer ve bir çeşit sıkma hareketi sonucu gözden göze geçerek solungaçlara gider. Burada temizlenen kan geriden gelen kan basıncının etkisi ile vücuda yayılır.
Balığın kanı insan kanı gibi alyuvarlar taşıdığından görünüş bakımından aynıdır. Yalnız, balık kanı kırmızı olmakla beraber dalıa koyu yapıdadır ve insan kanı kadar akıcı değildir. Biraz da yapışkandır. Balık vücudu ve kanı su sıcaklığı ile eşit ısıda olduğundan balıkların enerji gereksinimleri diğer sıcakkanlı hayvanlara oranla daha azdır. Bu nedenledir ki balıkların koyuluğu ve kalp basınçlarının düşük oluşu sonucu kanın vücuttaki dolaşım oranının düşüklüğü pek etkili olmaz. Balıklar çevre koşullarında meydana gelen ısı değişikliklerinden çok çabuk etkilenirler. Bu bakımdan su ısısında ani değişme meydana getirecek su değişmeleri balıklar üzerinde kötü yönde etkili olabilir .Bu nedenledir ki akvaryumlarda ki suyu değiştirmek isteyenlere ilave edecekleri sudaki sıcaklığın akvaryumdaki su sıcaklığına eşit olması önerilir; Genel olarak balıkların bulundukları ortam ile biz insanların yaşadıkları ortam arasında ısı değişimleri açısından onemli farklar vardır. Çünkü su içerisindeki mevsime ve günlere göre meydana gelen ısı değişmeleri hava içerisinde meydana gelen değişmelere oranla oldukça azdır. Sıcaklık tedrici değişir ve bundan balık bir zarar görmez. Her türlü balık için organizmanın dayanahileceği sınırlar vardır ve çoğunlukla balıklar kendi yaşamları için çok düşük olan ısı düzeyinde kaldıkları zaman genellikle hareketsiz kalırlar. Normal yaz aylarında kalbi dakikada 150'ye kadar atabilen sazan balıkları kış aylarına girdiklerinde kalp atışı dakikada 1'e kadar inebilir.
BALIKLARDA ÜREME
Balıklar arasında türlere göre üreme bakımından birçok ayrılıklar izlenebilirse de genel olarak dişi balık tarafından dış ortama bırakılan yumurtaların erkek balıklar tarafından salınan spermalarca döllenmesi yoluyla olur. Bu tür üremeye ovipar üreme denir.
Balıklarda erkek üreme organlan olan testisler basit birer kese veya torba şeklindedir. Bu keselerde olgunlaşan spermatozoit1er (erkek üreme tohumu) bir boru vasitasiyle dışarı atılırlar.
Dişi balıklarda yumurtalık adı verilen ovariumlar sırta yakın bulunurlarsa da yer bakımından türden türe değişiklik gösterebilirler.
Balıklarda yumurtlama genellikle mevsimseldir. Bu mevsim, örneğin sazan balıklarında Mayıs ayı veya su sıcaklığının 20 dereceyi bulduğu msim alabalıklarda ise kış aylarındadır. Akvaryum balıklannda ise su sıcaklığı belirli düzeyde tutulduğundan her zaman döl alma şansı bir çok balık
türü için mümkündür. Balıkların bıraktıkları yumurta sayısı da türlere göre değişir. Sazan balıkları 1kg. canlı ağırlığa 300 bine yakın yumurta bırakabildikleri halde bu miktar alabalıklarda 1000-1500 dolaylarındadır. Balıkların bırakabileceleri yumurta miktarı balığın yaşı ve cüssesi ile ilgilidir. Örneğin, henüz cinsel olgunluğa erişmiş bir sazan 300-400 bin dolaylarında yumurta bırakabildiği halde bu miktar 8-10 yaşlı bir sazan balığında bir kaç milyonu aşabilir . Birçok balık yumurtlamayı bir günde tamamladığı halde mercan gibi kimi balıklarda bir iki ay günlük aralıklarla devam edebilir. Akvaryum balıları genellikle küçük cüsseli olduklarından verdikleri yumurta sayısı da düşüktür. Genellikle 100 ile 1000 arasında değişir. Bunun yanında 10-15 yumurta ile yetinen balık türleride vardır.
Balıkların bıraktıkları yumurtaların iriliğide türlere göre ayrılık gösterir. Kimi som balığı türlerinde 7-8 mm.ye kadar olabilen yumurta çapı, akvaryum balıklarının çoğunda 1-1,5 nun. dolaylanndadır.
Balık yumurtalarının şekilleri genel olarak yuvarlak isede bazı türlerde elips veya armut şeklinde de olabilmektedir.
Balık yumurtaları demersal (dibe öken) ve pelajik (su içerisinde yüzen) olarak iki bölüm altında toplanabilir. Demersal yumurtaların özgül ağırlığı suyun özgül ağırlığından daha fazladır. Bu nedenle suyun dibine çökerler. Pelajik yumurtalarda ise durum tersinedir. Daha çok deniz balıklarında rastlanır. Zira deniz suyunun yoğunluğu bilindiği gibi tatlı sudan yüksektir. Bazı deniz balıklarına ait pelajik yumurtalardan tatlı suda yavru elde edilemmesininbir nedeni budur. Zira tuzlu su içerisinde su üzerinde yüzen yumuta tatlı su içerisinde dibe çöker. Bu durum bu balık yumurtası için alışılmış bir ortam olmadığından genellikle larvalar daha yumurtadan çıkmadan ölür.
Bu kitap içerisinde söz konusu edilecek olan lepistes, Blek moli gibi balıklar ise yavrularını canlı olarak doğururlar. Esasında bu üreme şekli evciI hayvanlarda bilinen şekildekibir doğum değildir. Burada yavru meydana getirme yine yumurta ile olur. Yalnız dişi hayvan erkek balıktan bir nevi penis görevi gören Gonopodium vasıtası ile aldığı spermler ile yumurtayı ana karnına döller. Yavruların yumurtadan çıkışı ana karnında olur ve bundan sonra yavru dışarı atılır. Bu doğum memeli hayvanlarda göliilen doğum şekli olmayıp yabancı bir doğum olarak tanımlanabilir. Balıklarda cinsi olgunluğa ulaşım çağı türden türe değişir. Ayrıca, aynı balık türü içerisinde cinsel olgunluğa erişme çağı çevre koşulları ile çok yakından ilgilidir.
ÜREME ZAMANI
Balıkların bir çoğu, özellikle uygun koşullar akvaryumlarda sağlanabildiği takdirde bütün bir yılın herhangi bir zamanında yumurta verebilirler. Yalnız bu arada hemen önereceğiz ki, özellikle yeni başlayan ve tecrübesi çok fazla olmayan kişilerin, ilkbahar aylarında, özellikle yumurta balıklanın üretme uğraşılarına girmesi uygun olacaktır. Çünkü; bu mevsimde yavrular için gereksinim duyulacak yemlerin (canlı yemlerin) temini daha kolay olacaktır.
Akvaryumlar içerisinde yavru üretme genel olarak her balık için doğadaki koşulların en yakın bir şekilde yaratılması ile başarı kazanır. Fakat doğada 1-2 ay gibi kısa bir SÜre olan üreme periyodu akvaryumlarda bir yıl boyu yaratılabilmektedir. Doğa ile akvaryunı koşulları arasında da bazı ayrılıklar vardır. Örneğin tabiatta bir tek dişi ile erkeğin yalnız yaşaması çoğunlukla mümkün değildir ve balıklar toplu halde bulunurlar. Aynca, ortamda diğer bir çok balık türleri de bulunur. Bunlardan bir kısmı da birbirine düşman veya birbirlerini yiyebilen balıklardır. Halbuki biz akvaryumlarda 1 erkek ve 1 dişiyi ayırarak yavru verme şansı tanıyabiliriz. Kimi akvaryum balıkları 1 erkek ve 1 dişinin birlikte akvaryuma konulması yolu ile yavru üretebilirler. Bazı türler ise toplu halde oldukları zaman daha çok üretim yapma eğiliminde bulunurlar. Meraklılar, her balık türü için üreme özelliklerini bilme zorunluğundadırlar. Yeri geldikçe her balık için bu konuya değinilecektir. Balıkların üreme kondisy onuna gelmelerinde, akvaryum yetiştiriciliğinde, yemlemenin önemi çok fazladır. Örneğin; Discus, beta, melek balığı gibi birçok balığın üreme kondisyonuna ulaşabilınesi için canlı yemler çok önemlidir. Bu balıklar canlı yem ile beslenmedikleri takdirde bunlardan başanlı bir şekilde yavru almak çoğunlukla mümkün olmıyacaktır. Fakat yine de son yıllarda, özellikle dış ülkelerde, piyasaya sürülen çok kaliteli ve her balık türü için hazırlanmış olan kuru yemlerite bile başarılı sonuçlara ulaşılabilmektedir. Yıl boyu üretim yapma olanağı da bulunabilmektedir.
Üreme mevsiminde balıkların birçoğunda akvaryum suyunun haftada bir % 15-20'sinin değiştirilmesinde yarar vardır. Yalnız değiştiriten suyun ısı ve pH'sının aynı veya çok yakın olmasının gerektiğide hatırdan çıkarılmamalıdır. Çünkü pek çok balığın üreme mevsimi doğada yağmur yağışlarının çok olduğu aylardır. Akvaryumda yapılacak su değişmeleri de, doğa da yeni yağan yağmurun yaptığı etkiyi yapacaktır. Dış ülkelerde yumurta ile üreyen balıkları yetiştiren pek çok çiftlik çalışmalarını çok temiz yeraltı suları ile yürütürler ve başanlarının önenıli bir sırrı da buradadır. Hatta ayrı bir akvaryuma alınan erkek ve dişi bir çift balık 2-3 gün içerisinde yumurtlamazlar ise, yeniden temiz su içerisine alınarak yumurtlamaya teşvik edilmektedir. Pek çok balık türünde uzun süre kullanılmış su içerisinde ürme yapmak ve yumurta almıya çalışmak zaınan kaybından başka bir şey
olmayacaktır.
BALIKLARDA DUYU
Balıklara dıştan bakıldığı zaman evcil hayvanlarda izlediğimiz dış kulağı göremeyiz. Bu nedenle birçok kişi, balıkların işitmediklerini sanır. Budoğru değildir. Yapılan deneyler balıkların da ses alma özelliğine sahip oduklarını göstermiştir.
İnsan kulağı bilindiği gibi dıştan görülebilen bir şekile sahiptir. Bu dıştan gelen sesleri toplamaya yarar. Buna dış kulak deriz. Buradan orta kulağa doğru bir yol vardır, Bundan sonra da kulak zarı bulunur. Zardan sonra gelen orta kulakta ise bildiğimiz gibi örs, çekiç ve özengi dediğimiz üç adet kemik vardır. Bu kemikler titreşimleri iç kulağa ulaştmrlar. İç kulak kemikle kuşatılmıştır. İç kısmı sıvı ile doludur. İç kulak kenarında salyangöz ve burada ayn sesler ayırt etmemizi sağlayan karmaşık bir sinirsel yapı vardır. Ayrıca iç kulakta denge durumumuzu sağlayan organlar bulunmaktadır.
Balıklar ise, yukarıda açıkladığımız insan kulağından farklı olarak dışkulağa ve orta kulağa sahip bulunmamaktadırlar.Yalnız iç kulağa sahiptirler. Su havadan daha iyi bir iletken olduğu için balığın dış ve orta kulağasahip olmaması işitme bakımından onemli, bir problem yaratmamaktadır.Dışandan gelen bir ses dalga da doğrudan doğruya sinirlere ulaşmaktadır
Balıklarda ve imanda kulak yapısı: Sol taraftaki balık sağ taraftaki ise İnsan kulağıdır. İnsanda salyangoz (C) içerisinde bulunan sinirler farklı seser alıranazı sağlamaktadır, Bu organ balıkta bulunmanıakla beraber son yapılan deneyler balıkların kimi sesleri ayırt etme özelliğine sahip bulunduklarmı gösteren iştir. (S) ile belirtilen kısnn Legena adı verilen kısımdır.
Balıkların hangi titreşimleri işitebildiği konusunda yapılan çalışmalarda ise Japon balıklarının 43 ile 2752 arasındaki titreşimli sesleri işitebildiği saptanmıştır, İnsanlar LO ile 30 bin arasındaki sesleri işitebiIirler. Diğer balıklar üzerinde yapıları çalışmalarda da balık türleri arasında işitebilecekleri titreşim sayısı bakımından ayrılıklar olduğu izlenmiş kimi balıkların 15.000 frekanslı titreşimleri bile duyabildikleri saptanmıştır.
BALIKLARDA DENGE VE LATERAL ÇİZGİ Balıkların dengeli kalmalarında kulağın bir rolü yoktur. Denge durumu nu sağlıyan, üç adet yarım daime kanalları ile bunların yanında bulunan kesedir. Bu kanallar içerisinde Endolenfa denilen bir SM bulunmaktadır. Kanallar birbirlerine dik açı yapar şekilde yerleşmişlerdir. Sıvı içerisinde sebest bir şekilde hareket edebilen kemikten yapılmış çok küçük ampuller vardır ve bu ampuller sinirler ile çevrilıniştir. Beyinden gelen bir emir ile bu sinir uçları uyarılır. Uyarıya göre kanalda bulunan Endolenfa sıvısı üç kanaldan birisine geçerek balığı istenilen dengede, örneğin düz, baş aşağı, vs.de tutmaya olanak sağlar. Balikların çoğunluğunda solungaçlardan başlayarak kuyruğa kadar dvam eden bir yan gizgi vardır. Sadece su canlılarında bulunan bu çizgiye lateral çizgi denir. Bu organın da denge duyusuna yardımcı olduğu kabul edimektedir. Lateral çizginin görevi uzun yıllar insanlar tarafından bilinememiş, ama sonradan, bu konu tümüyle aydınlatılmıştır. Bu gün bilinmektedir ki lateral çizgi balıklarda tamamiyle kulak gibi çalışan bir rnekanizmaya sahiptir. Çok küçük sesleri alarak bir kulak gibi çalışmaktadır. Bu kanal tarafından
alınan duyuları kimi kişiler altıncı duyu olarak hissetme diye tanımlamışladır. Öyleki, bu organ sayesinde balıklar çok yakııılanndangeçen bir balığınsu içerisinde yapmış olduğu titreşimleri hissederek kaçabilirler veya nehrin kıyısından geçen bir kişinin ayak seslerini, kayıkçmın kürek sesini bu duyulan sayesinde hissederek orunmaya alışabilirler. Lateral çizginin bir görevide balıklarda soğuk ve sıcağın hissedilmesini sağlıyan organ olmasıdır. Bilindiği gibi balıkların vücut sıcaklıkları bulunduklan su ortamı ile eşit durumdadır. Eğer bir ortamda bulunan su sıcaklığı yavaş yavaş azalmış veya çoğa1ınış ise balık bu duruma kendisiıli kolayca uydurur ve fizyolojik yaşantısında bir aksaklık olmaz. Fakat su içerisinde ani olarak oluşabilecek değişiklikler balıkta gerek sindirim, gerekse honnonal olaylar bakımından önemli değişiklikler ve organizmada aksaklıklar yaratır. Bu nedenle balık ani su değişikliklerini lateral çizgi İle hissederek değişiklikten uzaklaşmaya ve o an için kendi vücuduna uyan ısı ortamını bulmaya çalışır. Bir çok deniz balıklarının göç nedeni olan su sıcaklığı değişimleri balıkların, kış aylannda su ısısı yüzeysel ısıya oranla daha sabit olari derin sulara kaçmalanna neden olur. Demek ki lateral çizgi su ısısında oluşan ani değişikliklerde de balığı uyararak ortamdan uzaklaşınasına yardımcı olur. Bilindiği gibi balıklar bulunduklan bölgelerde ani ısı değişimi olması halinde kaçabilecek bir yer bulamazlar ise çoğunluğu kıyıya vurarak ölürler. Bu gibi durumlara balıkçı değişiyle balık kırgını denir . Balıklarda dokunma duyusu da oldukça güçlüdür. Balıklarda dokunma duyusunu alan sinirler derinin yüzeyine yayılmışlardır. Bu sistemin çalışma prensibi aynen insanlar da ve hayvanlarda olduğu gibidir. Deride bulunan sinirlerin aldığı dokunma hissi beyine ulaşarak uyarım sağlanmış olur
GÖZLER VE GöRME DUYUSU
Balıklann gözlerinin biçim ve büyüklüğü türlere göre farklıdır. Genellikle derin solarda ve fakat güneş ışınlarının nüfus edebildiği sularda yaşıyan balıkların gözleri, sığ sularda yaşıyan balıkların gözlerine oranla daha büyük olur. Buna karşın güneş ışınlarının ulaşamadığı ve her zaman karanlık olan çok derin denizlere uyum göstererek yaşayan bir cok balıkta ise göz bulunmamaktadır veya körleşmiştir. Balıklarda genel olarak göz kapağı yoktur. Balık gözlerinin yapısı diğer canlılarınkine benzerdir ve çalışma prensibi de aynıdır. İnsan ve balık gözüne ait örnekler şekilde verilmiştir.
Balıklarda göz kapaklarının bulunmaması bir çok kişide balıkların uyuyup uyumadıkları konusunda şüpheler doğmasına neden olmuştur. Ama yapılan incelemeler göstermiştir ki; balıklarda uyumaktadır. Kimi kişilerce de balıkların gözleri açık nasıl uyudukları düşünülebilir. Ama bu arada insanlara şu soruyu da sormak mümkündür. Peki insanlar kulakları açık nasıl uyuyorlar. Çok mantıksız gibi gelen bu soru ile şunu ortaya koymak istiyoruz ki; canlılar kimi olaylar yanlarında olduğu halde, bir konu ile ilgilerini uykuda iken kesebilmektedirler. Yani insanlar uyku halinde iken kulakları açık olduğu halde yanlarında' olan kimi sesleri işitmeyebilirler. Balıkların da uyku halinde iken gözlerinin açık olmasını doğal karşılamak gerekmektedir, Kimi balıklar su içerisinde asılmış gibi, kimi balıklar su dibinde olmakla beraber yan yatarak, kimileri ise kum içine gömülerek uyumaya alışmışlardır. Öyleki, binlerce türden oluşan balıklar dünyasında her konuda olduğu gibi uyku konusunda da çok çeşitli durumlar ile karşılaşılmaktadır.
Balıklarda göz kapağı olmamasının en önemli nedeni balıkların gözlerini rutubet içinde tutma gereksinimlerinin olmamasıdır. İnsanlarda veya karada yaşayan diğer canlılarda, göz kapaklarının devamlı hareketi ile göz yüzeyi her zaman rutubetli kalır. Bu hareket yapılmasa idi, devamlı hava ile temas halinde kalacak olan gözlerin, kuruma tehlikesi doğardı. Halbuki göz kapaklarının hareketi ile gözler nemli tutulmakta aynı zamanda göz
Dip not :Balık ve insan (sağda) gözleri. Balıklarda göz merceği (L), hemen hemen küre şeklinde olmasına karşın insanlarda yassıdır, Cornea (A), İris'(B), göz siniri (c) ve Retina (D) her ikisinde de aynı işi görür fakat geri çekici kas (E) odak noktasını ayarlamak için balığın, göz merceğini retinaya doğru yaklaştırma ve uzaklaştırma görevini yapar.
yüzeyi de temizlenerek, görme işinin parlak olması sağlanmaktadır. Bunun yanında, balıklar devamlı su içerisinde olduklarından böyle bir nernlendirmeye veya temizlerneye gereksinimleri bulunmamaktadır. Bu nedenle de göz kapağına gereksinim yoktur. Ayrıca insanların gözlerini ıslak tutulmasında görevli olan göz yaşı bezlerine de gereksinim olmadığı için balıklarda gözyaşı bezleri de yoktur. Bu da, diğer canlılardan olan, önemli bir ayrıIıktır
. Balık gözlerinin önemli bir ayrılığı da. balık gözlerinde merceğin yuvarlak oluşudur. Dalık değişik uzaklıktaki görüntüleri almak için bu merceği bir kas İle mercekle retina arasında hareket ettirerek bu uzaklığı değiştirebilir. Uzak yerleri görmek için mercek retinaya yaklaştırılır. Yakın yerleri görmek için ise mercek retina 'dan uzaklaştırılır.
Balıklar ile diğer bir çok canlılar arasındaki bir ayrılık da karada yaşayan canlılarda genellikle gözler aynı yöne bakmakta ise de, balıklarda gözler çoğunlukla başın iki tarafında olup ayrı yönlere bakar. Bu nedenle balıkların çoğunda sağ göz sadece sağ taraftaki, sol göz ise sol taraftaki cisimlerin görüntüsünü alır. Ama her zaman tehlike içerisinde yaşıyan ve diğer balıklar tarafından avlanma durumunda olan balıklar için görüş sahasının çok olması, balıkların yaşam kavgası için yararlı olmaktadır. Balıklarınbalıklar tarafından avlanma durumunda olan balıklar için görünüş sahasının çok olması, balıkların yaşam kavgası için yararlı olmaktadır. Balıkların renkleri ayırt edebilmeleri konusunda yapılan çalışmalarda, genellikle kırmızı rengin ayırt edilmesinde balıkların daha başarılı oldukları, sarı rengin ayırt edilebilmesinin kırmızıdan sonra geldiği, çoğunlukla siyah, mavi ve yeşil renkler arasında ayırım yapmada güçlük çektikleri kimi balık türleri üzerinde saptanmıştır. Fakat belirli bir tür üzerinde saptanan bu sonuçların tüm balıklar için genelleştirilmesi oldukça zordur.
BALIKLARIN YAŞAMA ÖMRÜ
Akvaryumda balık bulunduranlar sahip oldukları balıkların ömrü konusunda daima meraklı olmuşlardır. Bütün kara canlılarmda olduğu gibi tüm balıklar doğarlar, gelişmelerinin en süratli olduğu bir gençlik devresinden sonra cinselolgunluk çağına ulaşır, döl verir, ihtiyarlar ve ölürler. Bu ömür ileride değinileceği gibi bir çok balıkta 1 yıldan bile daha azdır. Örneğin Afrika'nın birçok bölgesinde yılın sıcak ve kurak zamanlarında kuruyan ve yağan yağmurlar ile su dolan yerlerde yaşıyan balıkların ömrü 5 ile 8 ayarası değişir. Balıklar yumurtalarını toprağın içine bırakırlar. Toprak kuruyunca kendileri ölürler. Yağmurlar İle beraber toprak altında kalmış olan yumurtalardan yavrular çıkar, büyür ve sular çekilmeden gelecek yıl yavru nesli oluşturacak yumurtaları bıraktıktan sonra ölüm ile hayatın devri daimi sağlanır gider.
Balıkların gelişmeleri ile ömürleri arasındaki ilgiyi basitçe şu şekilde açıklayabiliriz. Genel olarak bir balığın en iyi geliştiği dönem onun tüm ömrünün ilk 1 14'lük kısmıdır. Diğer bir deyişle bir balığın ömrü 2 yıl ise, bu balık en hızlı olarak ömrünün ilk 6 ayında gelişir. Akvaryumda doğurarak üreyen balıkların çoğunluğunun ömrü 2-3.5 yıl arasındadır.
Doğada bulunan balıkların ömrü konusunda ortalama değerler verilebilir. Örneğin; yılan balıkları 50 yıl, mercan balıkları 40 yıl sazanlar 20-30 yıl, dil balığı, yayın 20-25 yıl yaşayabilirler.
Akvaryumlarda yaşayan balıkların ömrü konusunda tutulmuş kesin kayıtlar yoktur. Doğada yaşıyan balıkların ömrü ise genelolarak pulların yapısından anlaşılabilmektedir. Akvaryum balıklarında ise bu konuda pek çalışılmaz. Ama kimi yetiştiriciler özellikle üretimde kullandıkları balıkların yaşı üzerinde önemle dururlar. Çünkü bilinmektedir ki balıklar ancak tüm ömürlerinin 2/3 döneminde yavru veya yumurta verimi bakımından' verimli olabilınekte, yaş ilerledikçe verimleri oldukça düşmektedir. Özellikle' dış ülkelerde çok fazla sayıda hatta yılda 200-250 bin dolayında balık üretilen
işletmelerde bu çok önemli bir konudur. BALIKLARDA CİNSİYET TANIMI
Tüm canlılarda cinsiyetin tanımlanmasını sağlayan karakterler temel olarak iki sınıf altında toplanır. Bunlar birinci cinsiyet özellikleri, diğeri ise ikinci cinsiyet özellikleridir.
Birinci cinsel özellikler tüm canlılarda tümüyle üreme ile ilgili organlardır. Örneğin balıklarda yumurtalık ve testisler birinci cinsiyet özellikleridir. İkinci cinsiyet özellikleri ise üremeyle direkt ilgisi bulunmayan fakat sahip olunan cinsiyet ile birlikte görülen özelliklerdir. Örneğin insanlarda sakal çıkınası veya çıkmaması ikinci bir cinsel özelliktir. Eğer bir insan dişi ise sakalı çıkmaz, erkek ise sakallı olur. Bir çok evcil hayvanı dış görünüşüne bakarak birinci cinsel özelliklerinden cinsiyetierini hemen anlıyabiliriz. Örneğin bir ineğin memeli olup olmaması, onun erkek veya dişi olduğunu hemen bize öğretir. Balıklarda ise birinci cinsiyet organları çoğunlukla dıştan bakılınca hemen görülmez ve biz çoğunlukla balıkları öldürmeden, canlı olarak cinsiyetlerini ikinci cinsel özellikleren anlıyabiliriz. Bu nedenle akvaryum balıkçılığında ikinci cinsel özellikler cinsiyet ayırınunda çok önemli konudur ve ele alınan her tür için bu özelliklerin bilinmesi yararlı olacaktır.
Bazı balıklarda özellikle genç yaşta dıştan bakılınca gerek birinci. gerekse ikinci cinsel özellikleri bakınundan bir ayırım yapmak ve balıkların cinsiyetini tayin etmek mümkün olamaz. Ancak balığın karnı yarılıp yumurtalık veya testise malik olduğu görüldüğü zaman cinsiyeti belli olur. Akvaryum balıkçılığında hiç bir zamanbu tür bir öğrenim uygun olmayacağından bazen güçlüklerle de karşılaşabiliriz. Fakat bu tür balıklarla çalışan çok tecrübeli kişiler, çoğunlukla birçok kişi tarafından bilinmeyen çok küçük ayrıntılardan, İkinci cinsel özelliklerden yararlanarak cinsiyet tayini yapmada başarılı olabilmektedirler.
Genel bir tanım olarak canlı doğuran tüm balıklar için cinsiyet ayrımında yararlanılabilecek bir organ gonopodium 'dur. Bu organ sadece erkeklerde bulunur ve erkeğin anal yüzgecinin az kalın, bir boru şeklini almasından oluşmuştur. Dişilerde ise anal yüzgeç normal bir yapıdadır. Resim'de erkek bir kılıçkuyruk balığındaki gonopodium ve dişideki normal yapıdaki anal yüzgeç belirgin olarak izlenmektedir. Bu özelliği yumurtlayan balıkların en ünlüleri olan lepistes,kılıçkuyruk, blek moli (black moly ) ve plati (platy) balıklarında kolayca izlemek mümkündür. Bu gonopodium erkek tarafından salgılanan erkek üreme hücrelerinin (spennin) dişinin üreme organına nakledilmesi görevini yapan bir organ durumunda bulunmaktadır. Yalnız bu arada değinmekte yarar vardır ki bu tür balıklarda erkek hücrelerinin dişiye nakli diğer bildiğimiz hayvanlardakinden biraz farklı olmakta ve spermler bir torbacık içerisinde dişiye nakledilmektedir. Temelde bu torbacığın şekli tavuk yumurtasını çok küçültülmüş bir örneği şeklindedir. Bu torbacık dişinin üreme organında parçalamr ve spermler dişinin karnında yumurtaları döllemiş olur. Birçok doğurgan balık bu spermleri stok etme ve bunlara 6-10 doğum için kullanma özelliğine sahiptir.
Doğurduktan sonra yavrularını yiyebilen balıklarda yavruları enmiyetIi bir şekilde elde etmek için yavruluklar kullanılır.
Balıklarda yavrulara bakma içgüdüsü bir çok türde mevcuttur. Bir çok ciklid türü yavrularım dikkatle bekler ve korurlar. Diskus balıkları yavrularım vücut üzerinden salgıladıkları bir sıvı ile beslerler
Yalancı doğum yapan balıklarda cinsiyet organları. Üstte Gonopodiurn Ortada dişide . Normal kan yapısı. Altta yavru ile dolu şişkin dişi balık karnı,Yumurta içinde gelişmekte olan yavrular.
Dişi ve erkek zebra. Üreme zamanı resimde görüleceği gibi dişinin karın kısmı şişkin (üstte) erkeğin ise düzgün bir durumdadır.
Birçok balıkta da cinsiyet tayinine yarayan pek çok ikinci cinsel özellikler vardır. Örneğin çok tanınan lepistes balıklarını ele alaInn. Bunlardan erkekler her zaman çok güzel renklere sahiptirler. Ayrıca kuyrukları ve yüzgeçleri de uzundur. Bunun yanında dişiler daha iri hemen hemen erkeğin 2 misli irilikte olabilirler. İşte burada cinsiyet ayınınına katkıda bulunan ikinci cinsel özellikler renk. Yüzgeçlerin uzunluğu ve vücut iriliği olmaktadır.
Yumurta ile çoğalan balıklar ise ikinci cinsel özellikler bakımından biraz daha farklı özelliklere sahiptirler. Örneğin çiklit grubuna giren balıklarda cinsiyet ayırımı pek çoğunda ancak farklı renklerde olmalarından yararlanılarak yapılır. Genellikle erkekler daha koyu ve güzel renklere sahiptirler. Yüzgeçleri de çoğunlukla daha uzun olmaktadır. Genç çiklit'lerde ise bu renkler belirgin olarak ortaya çıkmadığından dış yapı bakımından cinsiyet ayırımı da zor ve çoğunluğunda da mümkün değildir. .
Yukarıda belirtilen özelliklerin çoğunluğu birçok Anabantid türleri içinde geçerlidir. Örneğin cennet balığı (macropodus) veya beta'lar da durum aynıdır. Erkekler daima çok güzel rerıklere sahip iken, dişiler soluk renklidir.
Bazı durumlarda cinsiyet ayınını birçok balık için mümkün olamamaktadır. Bu kitap içerisinde ele alınan her balık türü için bu cinsiyet karakterlerine ileride değinilecektir.
YUMURTLAMA ÖNCESİ DAVRANIŞLAR VE BALIKLARIN DURUMU
Akvaryum balıkçılığında izlenecek olan ilginç olaylardan biri de üreme zamanından önceki davranışlar ve aşk oyunlarıdır. Birçok balık türleri yuva yapma çalışmalanna girişirler. Bazı balık türleri ise su üzerinde yuva kurarlar. Bu davranışların bizler için önemi, balıkların üreme faaliyetine girme arzularının var olduğunun anlaşılmasıdır. Böylece gerekli önlemleri alarak dünyaya gelecek yumurta ve yavrulan korumak için gerekli tedbirleri alabiliriz. Günümüzde akvaryum balıkçılığını ilim üzerinde inceleyen kişiler üreme ile üreme öncesi davranışlar arasındaki ilişkileri tanı olarak ortaya koyarak üretim çalışmalarını her yönüyle kontrol altında tutma uğraşılan içerisindedirler .
Yumurtlama öncesi olayların en önemlilerinden bir tanesi birbirine eş olacak balıklarm saptanmasıdır. Birçok balık türü için eşlerin seçiminde tüm kontrol insanların elindedir. Fakat bazı balıklar için eş seçimini birbirlerini bırakma zorunluluğu vardır. Örneğin melek balıklan kendi eşlerini kendileri seçerler. Yetiştirici olarak ise üretimde kullanılacak eşlerin seçiminde dikkat edilecek bazı genel kurallar vardır. Örneğin dişininiyi gelişmiş karnının yumurta ile dolmuş olması ve bu nedenle şişkin bir durum alması pek çok balık türü için geçerli olan bir işarettir. Ayrıca erkeklerde renklerin parlaklaşması, erkeğin daha hareketli ve canlı bir durum alması dikkatle gözlenmelidir. Burada önemle belirtmek gerekir ki balıkları bu duruma getirmek için üretimden önceki 2-3 hafta için iyi bir besi uygulanması çok yararlı olacaktır. Hatta başarılı bir üretim için mutlak gereklidir.
Pek çok balık üretiminde dişi balıklar akvaryuma erkekten 1 gün evvel bırakılır. Böylece dişinin ortama alışması sağlanır. Pek doğal olarak bu genel kuraldan birçok ayrılıklar vardır. Biz bu konulara ileride yeri geldikçe her balık türü için değinmeye çalışacağız.
Yine bu konuda genel bir bilgi olarak, dişinin erkekten daha büyük olduğu türlerde erkek ve dişinin aynı zamanda akvaryuma konulabilecekleri söylenebilir. Bu şekilde eşlendirmede erkek ve dişiler ilk önce birbirlerine aldırmaz ve dikkat etmezler. Bu özellikle Anabantid, beta ve Gromi, Danios, Characin, Barbus türleri için geçerlidir. Daha sonra balıklardan biri (türlere göre erkek veya dişi) diğerini kendisi ile birlikte olmaya teşvik eder, örneğin; Beta balıklarında erkek dişiyi az hırpalıyarak kendisi ile birlikte köpükten yuva yapma çalışmasına katılınaya zorlar. Bazı Barb türlerinde erkek dişinin anal yüzgecini ağzı ile çimdikleyerek yumurtlamaya zorlar. Bazı türlerde ise eşlerden biri üretime hazır değilse, diğer eş hiç bir girişimde bulunmaz. Örneğin birçok characin türünde bu şekilde davranışlar izlenir. Bazı türlerde ise erkek ve dişinin aynı cüssede olmasına dikka t etmek gerekir. çünkü bu tür balıklarda güçlü olan diğerini öldürebilir. Bazı balık türlerinden ise yumurtlama öncesi ağız ağıza vererek öpüşmeye benzer hareketlerde bulunmakilginç bir aşk oyunudur. Bu davranışlar özellikle çiklit türlerinde görülür. Bir çok üretici eğer akvaryuma koydukları balıklarda bu tür bir davranış izlerler ise, birbirlerinin çenesini ısırarak sürekli bir kenetlenme şeklindeki öpüşmenin ardından bir yumurtlamanın geleceğinden emindirler. Fakat bunun her zaman bu şekilde sonuçlanacağı konusunda emin olmamak lazımdır. Ara sıra bu kenetlenmenin birbirlerini yaralıyacak süre devam ettiği de izlenebilir. Bu gibi durumlarda balıkların ürkütülerek ayrılması da düşünülebilir. Böyle bir sonuç dişinin halen hazır olmadığı yorumunu getirebilir. İki hafta süre ile uygulanacak iyi bir beslenme, dişinin üretim kondisyonuna gelmesine yeterli olacaktır.
Biraz önceki paragraflarda yumurtlama öncesi balıklarda görülen bazı olaylara değindik. Bu olaylar arasında ilginç olan konulardan bir tanesi de yıunurtlama öncesi aşk oyunlarıdır. Aşk oyunlarının ortaya çıkabilmesi için her balık türünde kaç dişiye kaç erkek ayrılması önemli hususlardandır. Eğer çiklit türünden 1 erkek 1 düzine dişi ile akvaryuma bırakılır ise erkek bu dişilerden sadece birisini seçer ve ancak onunla çiftleşir. Buna karşın bir zebra erkeğini 1 düzine dişi ile akvaryuma koysanız hepsi ile çiftleşınek için erkek balık büyük bir gayret gösterecektir. Bu davranış birçok characin, Barbus, Corydoras, Rasbora ve canlı doğuran bir çok tür için geçerlidir o Akvaryuın balıklan üretiminde birçok yetiştirici balıklarını toplu olarak tutuldukları akvaryurnda birbirlerini eş olarak seçer ve bu nedenle birlikte gezen balıkları ayırarak yumurta alına yolunu denerler. Bu gerçekten birçok balık türü için eş ayırınada en emin yoldur. Örneğin melek balıkları ancak seçtikleri eşler ileyavru üretiminde kullanılabilirler. Bu konu birçok cüce çiklit türlerinde de ayındır. Eş seçiminde duyarlı olmıyan türler için işe erkek ve dişiler ayrı olarak gruplar halinde tutulur. Üretmek istendiğinde yetiştiriciarzu ettiği dişi ve erkeği ayırarak bu işi halleder. Her tür için kaç erkeğe kaç kişi ayrılacağı yeri geldikçe belirtilecektir. .
Her yetiştiriçi zaman zaman belirli bir tek tür üzerinde çalışma yolunu seçer. Bu tür için pek çok konuyu, üretime olan ilgisi ile zamanlar öğrenecek ve başarı yollarını bulacaktır.
ÇİFTLEŞME
Bir çok akvaryumcu doğurarak üreyen lepistes, plati, kılıçkuyruk gibi balıkların çiftleşmelerini gözleme şansı bulabilmiştir. Çünkü bu balıklarda çiftleşme birçok kara hayvanlarındakine benzerdir. Erkek balık gonopodium organı ile dişi ile çiftleşme olanağı bulur ve spermlerini dişiye bir torba içinde bırakır. Birçok balık bu çiftleşmeyi yılda 1 bazen 2 kez yapar.
Fakat balık yıl boyu yavrulamaya devam eder. örneğin lepistes bir çiftleşmede aldığı erkek üreme hücrelerini stoklayarak 8-10 doğumda kullanabilir. Bu nedenle pek çok meraklı akvaryumda erkek balık bulunmadığı halde satın aldığı dişinin arka arkaya yavruladığını görünce meraklanır.
Çorydoras türü bazı balıklar için çiftleşme davranışları da oldukça ilginçtir. Dişi, erkeğin üreme organından erkek üreme hücrelerini ağzına alır,yutarak stoklar. Bazı yetiştiriciler balığın aldığı bu erkek üreme hücrelerini yuttuğunu ve içerisinde yumurtalan döllemede kullandığına inanırlar. Doğal olarak bir canlının yapısı nedeni ile bu mümkün değildir. Burada yapılan çalışma şudur. Dişi gerçekten erkek üreme hücrelerini ağzında stoklar. Bir zaman sonra yumurtalarını bitki veya cam üzerine bırakır. Aynı anda ağzında stokladığı erkek üre me hücrelerini yumurtalar üzerine püskürtür. Böylece döllenme yapılmış olur.
Birçok gromi ve beta balıklannın çiftlenmeleri ise oldukça ilginçtir. Üreme sırasında erkek dişiyi dıştan sarar ve dişi balığı sıkıştırarak yumurtalarını atmasına yardımcı olur. Yumurtaların atıldığı aynı anda erkek de üreme hücrelerini salarak yumurtaları döller.
Çiklit türlerinin çoğunluğu ise yumurtalarını hazırladıkları bir yere bırakırlar. Yumurtaları da çoğunlukla yapışkarıdır. Dişi yumurtalan bir dizi veya grup halinde yumurtIadıktan sonra erkek dölleme görevini yerine getirir. Bu tür balıkların bir çoğu her seferinde 10-15 yumurta bırakır. Erkek bunları hemen döller. Arkasından dişi tekrar yumunta bırakır ve bu çalişma 500-1000 yumurta bırakıncaya kadar devam eder gider.
Akvaryum'a konulacak briket ve saksı gibi materyaller bir çok balık türü için iyi bir yumurtlama yeri olabiir.
YUMURTLAMA YERİ
Balıkların yumurta bıraktıkları yerler bakımından ilginç davranışları vardır. Bunu şu şekilde sıralayabiliriz.
a)Yumurtlama için özel bir yer istemeyenler,
b)Yumurtalarını bitkiler üzerinde bırakanlar
c) " taşlar " "
d) " saksılar " "
e) Yumurtalarını kuma bırakanlar
f) " açtıkları hollere bırakanlar
g) " cama bırakanlar
h) " dölledikten sonra ağzına alanlar
k) " midye içine bırakanlar
l) " kurdukları köpük içine bırakanlar
m) " özel keselere bırakanlar.
Görüleceği gibi çeşitli akvaryum balıkları yumurtalarını bırakacakları yer bakımından oldukça değişik alışkanlıklara sahip bulunmaktadırlar. Bu nedenle her balığın yumurtlama alışkanlıklarını bilmek ve akvaryumu buna göre hazırlamak önemli konulardan bir tanesidir. lleride pekçok balık hakkında bilgi verilir iken bu konulara her balık için değinilecektir. Fakat genel olarak pekçok çiklit türleri akvaryumun içerisine konulacak küçük. Saksılar içine yumurta bırakma eğilimindedirler.Birçok tetra türleri de yumurtalarını bitkiler arasına - düzensiz olarak rastgele yumurtlama alışkanlığındadırlar. Fakat akvaryum içinde balıkların arzu ettikleri ortam yok ise ve su koşulları yumurta bırakmalarına uygun ise çiklit türleri bir saksı bulamazlar ise bitkiler arasına, eğer akvaryurnda bitki yok ise bir çok tetra türü yumurtalarını taşlar üzerine bırakmaktan geri kalmayacaktır. Doğal olarak bu gibi ters yumurtlama balıkların yaşamını etkileyecektir. Bu nedenle uygun koşullar yaratılmasını
Phodeus amarus türü balıklar yumurtalarını tatlı su midyeleri içerisine bırakarak ilginç bir üreme yöntemi uygularlar. Dişinin üreme tüpü ile midye içine bırakdan yumurtalar erkek tarafından döllenir. Böylece emin bir üreme yeri sağlanır.
Akvaryumcunun bilmesi ve önem vermesi gereken konulardan olmaktadır. Çünkü istenilmeyen ortamlara bırakılacak yumurtalarda istenilen bir şekilde yavru çıkmasında pek çok aksaklıklar olması da beklenmelidir. Çünkü asırların verdiği doğal bir gelişim ile her balık ömrü kendileri için en uygun olan yumurtlama koşullarını saptamışlar ve bu alışkanlıkla dölden döle kalıtsal bir beceri olarak geçip gitmektedir. Örneğin; Afrika 'nın pek çok bölgesinde var olan ve ileride değinilecek olan ve pek çok tek yıllık balıklar vardır. Bu balıklar Ilkbaharda çamurlar içine oydukları delikler içine yumurtalarını bırakırlar. Yaz sıcakları ile sular kuruyunca bu balıklar ölürler. Fakat sonbaharda yağmurlar yağınca yavrular yumurtadan hemeıi çıkarlar. Süratle büyürler 6-8 aylık dönem içinde gelişirlerve aynı ebeveynlerin yaptığı gibi, kimse onlara öğretmediği halde, içgüdüselolarak, neslin devamı için, oyuklara yumurta bırakır görevlerini yerine getirirler ve ölür giderler. Doğalolarak bu bahklara ait üretim uğraşılarında doğada eereyan eden olayları bilmek ve buna göre üretim önlenıleri almak başarnun önemli koşullarından biri olmaktadır.
Birçok türler yumurtlayacakları yeri temizlerler. Bazıçiklit ve tilapia türleri yumurtlayacakları yere yakın olan bitkileri kökünden söker çıkarırlar. Bu bir çeşit; yaşam için verilen savaşın gereğidir. Çünkü bu bitkiler arasına gizlenecek balıkların yumurta veya yavrulara saldmna olasılığı vardır. Veya yavrular bitkiler arasına giderek ananın görüş alanından uzaklaşabilecektir. Görüleceği gibi yapılan her çalışınanın yılların verdiği psikolojik bir oluşumu vardır. Eğer balıklar için istek duydukları koşullar yaratılamaz ise balıklar hiç bir zaman üreme için yeterli ruhsal olgunluğa ulaşamıyacaklardır.
Bu davranışlar Characin türleri için de geçerlidir. Bu sınıfa giren balıklar, içinde bitki bulunmayan çıplak akvaryumlara konulduklarında, çoğunlukla yumurta bırakınıyacaklardır. Hatta pek çok amatör, akvaryumculardan tam yumurtlama durumunda olan balıkları satın alıp evlerine götürdüklerinde,bu balıkların diledikleri ortamı yaratamadıklarından yavru üremede başarılı olamazlar. Kısa bir özetleme ile yumurta ile üretilen balıklar arasında en önemli olan sınıflar için yumurtlama koşulları ve akvaryum da durumun nasıl olması gerektiği genel olarak şu şekilde belirtilebilir.
CHARACİN'ler: Akvaryumun bir köşesi yoğun şekilde bitkiIendirilmelidir. Akvaryuma taş, çakıl ve kum koymak gerekmez.
BARB'lar: Aynen Characirı'ler gibi. Fakat kimileri için çakıl ve kum gerekebilir.
ÇiKLiT türleri: Bitki konulınaz. Geniş taşlar ve küçük saksılar gerekir. Akvaryumun dip kısmına çakıllar konur.
LABİRENTLi balıklar: Bitki, özellikle yüzer bitkiler gereklidir.Böylece kurulacak köpük yuvanın tutunabileceği bir ortam yaratılmış olur. Yavrularda yüzeye yakın bitkiler arasında saklanabilir.
YILLIK Balıklar: Akvaryumun dip kısmı kumlu veya çamurlu yapılır. Bol miktarda kuru yosun veya söğüt kökü konulması zorunludur.
Bu arada şunu da hatırlatmakta yarar vardır ki, herkesin kabul edeceği gibi balıkların cüssesi büyüdükçe akvaryumlann da büyümesi gerekir. Örneğin; 3-3.5 cm. olan kardinal tetra için 10-12 1itrelik akvaryum yumuta alım için yeterlidir. Amerika Birleşik Devletleri'nde ticari amaçla uğraşan pek çok işletmeler küçük boy balıkların üretimi için 10-15 litrelik akvaryumlar kullanırlar ve bir kezde 50-60 akvaryumda birlikte üretime geçerler. Yumurta alınca da balıkları ayırır ve gelecek üretimlerde kullanmak üzere basiye alırlar.
Doğal ortama uygun ve iyi dekore edilmiş bir akvaryumda balıklar daha kolay üreme durumuna erişirler. Bunun için kondisyon kazandırma amacı ile besiye alırlar. Yavrular bir süre için bu küçük akvaryumlarda kalırlar. Daha sonradaha büyük örneğin; 1000-1500 litrelik hep birlikte büyük akvaryumlara veya havuzlara alınarak toplu halde üretilirler. Bu böylece devam edip gider.
Eğer Characins türleri ile çalışıyor ise camlı akvaryumlara sahip olmak zorunludur. Akvaryumun üzeri örtülmeli, içine yumurta bırakabilecekleri bitkiler konulma zorunluluğu vardır. Bu balıklar için ülkemizde de satılmakta olan yapay plastik lifler pek yararlı olmamaktadır. Bu nedenle canlı bitki kullanma başarı oranını arttırır. Bu akvaryumlarda dipten yapılacak hafif bir aydınlatma balıkların yumurtlayıp yumurtlamadıklarını anlama bakımında yararlı olabilir
Birçok çiklit türleri akvaryum dibindeki kumu ayıklıyarak dipteki düzlüğe (carna) yumurta bırakmak isterler. Bu alışkanlık doğada, kumu eşerekbuldukları bir taşa yumurta bırakma alışkanlıklarından gelir. Fakat akvaryumda balık kumu eşerek dip kısmı bulunca burada ışık görür ise yumurta bırakmaktan vazgeçer. Bu nedenle dış ülkelerde birçok akvaryumcu akvaryumun dibine mermer koyar. Ama akvaryuma konulan yuvarlak taşlan da aynı amaçla temizliyetek yumurta bırakabilirler. Saksılara da rahatlıkla yumurta bırakmaktadırlar.
Labirentli balıklar ise genel olarak akvaryumun dip kısmı ile pek ilglenmezler. Çünkü yumurtalarını yaptıkları köpük yuvalar içine bırakma eğilimindedirler. Bu gruba giren, balıklar zamanlarının çoğunu akvaryumda yüzeye yakın yerde geçirirler. Yemlerini su yüzeyinden alırlar. Akvaryumun dip kısmından ışık gelmesinden pek hoşlanmazlar ve rahatları kaybolur. Bunedenle labirentli balıkların konuldukları akvaryumların dip kısımlarının karartılması ve buradan akvaryuma ışık girmemesi önemli bir konudur.Ayrıca akvaryumun dip kısmının açık cam olması bir ayna gibi parlaması baIıkların rahatsız olmasına neden olur. Bu nedenledir ki Amerika Birleşik Devietleri'nde Iabirentli balıklar ve characin türleri ile çalışan ticari üreticiler akvaryumların dip kısmını mermerden yapmayı tercih ederler.
|