|
Kitaplar » Su Ürünleri Yetiştiriciliği » Kerevit YetiştiriciliğiKEREVİT YETİŞTİRİCİLİĞİ Ülkemizde kerevit adıyla bilinen tatlı su Istakozu II.Dünya Savaşı'ndan sonra su ürünleri içerisinde ihraç ürünlerimiz arasına girmiş olup bazı yıllar önemli miktarlarda ihraç edilmiştir. Üretim 1970'li yıllarda artış göstermiş, 1979 yılında 5.000 ton iken 1982 yılında 6.500 ton'a ulaşmıştır. Halkımızın tüketim alışkanlığının olmaması nedeniyle tamamına yakın bir kısmı ihraç edilmiştir (6.792 ton(1983); 7.937 ton (1984); 6.244 ton (1985)). Fakat bir hastalık nedeni ile kerevit ihracatımız 1990'dan sonra çok azalmıştır. Hatta bu konudaki çok ünlü Eğirdir gibi göllerimizde üretim sona ermiş gibidir. Kerevitler iç sularda ekonomik değeri yüksek olan eklembacaklı su canlılarındandır. Anadolu'nun birçok göl, baraj gölleri ve akarsularında doğal olarak bulunan bu ürün 1968 yılından beri artan ihracat imkanlarıyla balıkçılarımız için 1990'lı yıllara kadar iyi bir gelir kaynağı olmuştur Birçok ülkede kerevitin sevilerek tüketilmesi ve her geçen gün ekonomik değerinin artması bu ürünün kültür koşullarında üretimini hızlandırmıştır. Üretilen yavrularla yeni kerevit kaynaklarının oluşturulmasına ve populasyon dengesi bozulmuş göllerin kerevitlendirilmesine yönelik geniş ve ayrıntılı uygulamalara girişilmiştir. Dünyada geniş coğrafi bir dağılım gösteren kerevitin Türkiye'de sadece tek türü Astacus leptodactylus bulunmaktadır. Yurdumuz iç sular balıkçılığında önemli bir yeri olan A. lepdodactylus"lın et kalitesinin düşük ve az oluşu nedeniyle kültür şartlarına uygun bir tür olmadığı belirtilmektedir. Ülkemizde kerevit yetiştiriciliğine ilişkin çalışmalar çok az olup, bu konuda önemli bir uygulama bulunmamaktadır. Bu tür üzerinde yapılan çalışmalar daha çok biyolojik özellikleri, taksonomi ve avlanma tekniğinin geliştirilmesi üzerindedir. Kerevit üretiminde en önemli konulardan biri olan yavru üretim teknikleri konusunda yurdumuzda yapılmış sadece birkaç araştırma var ise de sonuçlar uygulamaya girememiştir. Bu gün yurdumuzda kerevit üretimi yapılan su kaynaklarının sayısı geçen yıllara göre çok azalmıştır. Bu nedenle kerevit üretimini arttırabilmek için yapay metodlarla yavru üretilip, elde edilen yavruların doğal sularımıza bırakılmasının ararlı sonuçlar verebileceği düşünülebilir.
Başta Amerika olmak üzere Afrika dışındaki bütün kıtalarda bulunan tatlısu ıstakozunun oldukça fazla sayıda türü bulunmaktadır. Bunlar içerisinde en önemli cinsleri şunlardır; Astaeus, Pasifastaeus, Proeambarus, Lambarus, Orconectes, Cambarellus, Austropotamobius ve Cbrexıii. Kökenlerinin belirli ülkelere özgü olduğu bildirilen bu cinslerden bazılarının birçok nedenlerle çeşitli ülkelere yayıldığı bildirilmektedir. Astaeus leptodaetylus (göl Istakozu) türünün dünyada ve yurdumuzda geniş bir dağılım alanı vardır. Başta Rusya ve Ukrayna suları olmak üzere Karadeniz, Baltık ve Hazar Deniziine akan nehirler ile bu nehirlerin yan kollarında, ayrıca Orta ve Aşağı Tuna havzası göl ve akarsularında bulunur. Türkiye içsularında A. leptodaetylus (göl ıstakozu)'un iki alt türü yayılmış bulunmaktadır. Bunlardan; Üst: Amerikan kereviti (C. affiniz) Alt : Kerevitlerin yaşamasına uygun bir gölet b) Astaeus leptodaetylus leptodaetylus Escb- seholtz, 1823 alt türünü n ise İznik, Terkos, Işıklı Astaeus astacus. Nehir Istakozu (Has Istakoz); Astaeus leptodactylus. Göl Istakozu ; Cambarus a.ffinus: Amerikan Istakozu ve Pasifastaeus leniusculus: Ala Istakoz olarak sayılabilir Istakozlar, yurdumuz akarsularında çeşitli bölgelerdeki göl ve göletler ile göller bölgesinde geniş bir yayılma alanı meydana getirirler. Bol besin ve uygun ortam ihtiva eden iç sulanmızda hızlı gelişme olanağına sahip olan göl lstakozları, nehir ıstakozlarıyla eşdeğerler arzetmektedir. Bu sebepten başta Batı Almanya olmak üzere 1980 li yıllarda Avrupa ülkelerine birinci sırada kerevit ihraç eden ülke haline gelmemizde etken rol oynamıştır. Fakat daha önce belirttiğimiz gibi bu onemli potansiyel bu gün için yok olma durumundadır. Göl ıstakozları, nehir ıstakozlarına nazaran daha dar ve uzun kıskaçlıdırlar. Bu nedenle dar kıskaçlı olarak tanınırlar. Vücut şekli daha dar ve uzun olup, yüzme ayakçıkları daha geniştir. Bu özelliğinden dolayıdır ki nehir ıstakozlarına nazaran daha fazla yumurta taşırlar. Dişileri boylarına göre 200-400 arasında yumurta bırakırlar. Anadolu'da geniş bir dağılım gösteren bu türün renkleri yaşadığı alanın ve çevresel faktörlerin etkisi altında oldukça ayrılıklar göstermektedir. Bol bitkili, sazlı ve balçıklı yerlerde yaşayan göl ıstakozları açık yeşil sarıdan koyu zeytin yeşiline kadar değişen renklere sahiptirler. Kıskaç ayak parmakları ve Cephalothcraxın üzerinde kahverengi benekler bulunur. Tabanı taşlık ve çakıllı, suyu temiz alanlarda yaşayanlar açık sarı (bal rengi) hatta turuncu renkli olabilirler. Bunların karın altları açık renklidir. Göl ıstakozlarında vücudun üst kısımları, nehir ıstakozlarına nazaran daha az renklidir. Göl ıstakozlarında yeşil rengin altında benekler ve hareler bulunur. Vücudun alt kısmında renk daha açık olup, kıskaçların alt kısmında beyaz renk hakimdir. Vücutlarında genellikle açık sarımtırak renk hakimdir. Pişirilince nehir ıstakozlarına nazaran daha açık kırmızı renk meydana gelmektedir. Derin sularda yaşayanların renkleri daha koyudur. Dikenli bir yapıya sahip olan göl ıstakozları üçüncü yılın sonunda 8-10 cm. uzunlukta iken cinsi olgunluğa erişirler. 20 yıl yaşadıkları tahmin edilmektedir.
Başta bir çift pens vardır. Penslerin her birinin ucu kıskaç şeklindedir. Yine başta bir çift uzun anten ile bir çift kısa antencik bulunur, ileriye doğru uzanan sivri çıkıntıya rastrum denir. Rostrumun iki yanında çukurlara yerleşmiş olan gözler bulunur. Gözlerin ön ve arkasında diken şeklinde çıkıntılar vardır. Göğüs kısmında yürümeye yarayan 4 çift (8 adet) ayak vardır. Karın 6 adet segmentten (halkadarı) oluşmuştur. Karın sonunda iki parçalı tel- son ve yelpaze şeklinde 2 çift ürapod vardır. Karında bulunan S çift ayağa yüzücü ayaklar denir. Erkekler bu ayaklardan öndeki birinci çifti sperma naklinde kullanır. Toprak fazla sert değilse kuyruklarını kazma hareketleri ile toprağı oyarak yuva yaparlar. Bu çukurlar genellikle 1S-20 cm. büyüklükte olup, yan yana birkaç tane olabilir. Kerevitler yuvalarda kıskaçları dışarıda olmak üzere yatarlar ve düşmanlarını kolaylıkla gözetleyebilirler. Kafalarını da gizleme yerlerinin dışına çıkartırlar ve yakınlarından geçen ufak balık ve küçük canlıları kendilerini göstermeden kapabilirler. Kerevitlerin normal olarak ağır ve titre k bir yürüyüşleri vardır. Yürüme bacaklar vasıtası ile öne doğru olur. Ancak yüzmeleri geriye doğrudur. Genç ıstakozlar daha iyi yüzerler. Bir kerevit sudan alındığında kuyruğunu karın altına doğru bükerek vurursa bu hayvanın sağlıklı ve hasta olmadığını gösterir. Üst: Kerevit bir çok ülkede lüks bir gıda durumundadır Alt: Kerevit in iç organları. B: Kalp, C: Mide. Kerevitler genellikle akıntılı ve bol kalkerli suları severler. Kalker kabuklarının gelişmesini sağlar. Asitli sularda pek az bulunurlar. Kerevitler en çok nötr sulardan hoşlanırlar. Suyun pH'sı 6-S'in altına düşmemelidir. 1,4-2,0 m. derinliğindeki suları tercih ederler ve en fazla bu özellikteki sularda çoğalırlar. Kerevitler daha çok sabah ve akşam karanlıklarında veya geceleri ortaya çıkarlar. Gündüzleri çukurlarda veya taşların altında saklanırlar. Güneş ışınlarından hoşlanmazlar. Karanlık ve loş yerleri tercih ederler. Kışın kendi kazdıkları çukurlara veya yuvalara çekilirler. Beslenme Tabii halde gölde yaşayan kerevitler, çürümekte olan hayvansal ve bitkisel maddeleri, canlı balık yavrularını ve küçük kabuklu böcekleri yerler. Bundan başka kurbağalar, böcekler, larvalar, sümüklüler ve midyeleri besin olarak değerlendirirler. Bazı durumlarda birbirlerini yiyebilirler. Ayrıca balık işkernbe ve bağırsaklar, mandıra ve mezbaha atıkları, solucanlar ve su fareleri de kerevitlere besin teşkil ederler. Kerevitler çoğunlukla canlı yiyecekleri tercih ederler. Çok aç kalmadıkça kokuşmuş besinleri, ölü hayvan artıklarını yemek istemezler. Fakat gıda zorluğunda bulabildikleri ve yenebilen her şeyi yerler. Metabolizma ısı ile ilgilidir. İlkbahar başlangıcından sonbahara kadar çok iyi beslenirler. Su sıcaklığının 20-25°C olduğu dönem en yoğun besin aldıkları zamandır. Kabuk değiştirme döneminde ıstakozlar bir müddet için besin almayı durdururlar. Kabuk Değiştirme Kerevitin iskeletini teşkil eden bu kabuk, sertleşince büyüme durur. Büyüme kabuğun düşmesiyle mümkün olmaktadır. Eski kabuğun tümüyle düşmesi sonunda bu kabuğun altında daha önceden gelişmiş olan yumuşak yeni bir kabuk çıkar. Bu olaya "kabuk değiştirme" denir. İşte bu yeni çıkan kabuk büyüdükçe kerevit de büyür. Kabuk değiştirme tatlı su ıstakazıarında yaşamın en zor dönemidir. Kabuk değiştirmeden önce kerevit besin almaz. Sessiz ve hareketsizdir, saklanır, besin noksanlığı nedeniyle kabukta mevcut bulunan kitin ve kirecin çözülmeye başladığı, kabuk bölgesinde ilginç lekelerin belirdiği, rengin değiştiği ve koyulaştığı görülür. Midenin yakınında 5 mm. çapında yuvarlak mide taşları oluşur. Kabuk değiştirme olayı başladığı zaman bu taşlar mide içine atılır, orada çözülür. Yine kabuk sertleşmeye başladığında bu taşlar kalsiyum olarak kullanılır. Deri ile kabuk arasında sümüksü bir maddenin ifrazı ve bu maddenin yeniden teşekkül ederek kabuk ile değişmekte olan kabuğu birbirinden ayırdığı bildirilmektedir. Kerevit kabuk değiştirirkeri iki yana doğru sallanır, kıskaç ve ayaklarını açıp kapar. Karın ve göğüs arasındaki ince deri ayrılır, hayvan kambur bir şekil alır. Bu pozisyondan sonra önce göğüs (sefalatoraks) kısmı çıkar; bunu kıskaçlar karın (abdomen) ve diğer ayaklar takip eder. Böylece ıstakoz bütün kabuğunu atmış olur. Kabuk değiştirme olayı duruma göre 5 dakika ile 24 saat arasında tamamlanır. Eski kabuk esnek olduğu için gerginliğini korur ve Istakoz gibi görünür. Yeni kabuklu Istakoz yumuşak tereyağı gibidir. Yeni oluşan bu yumuşak kabuk ancak 8- 10 günde sertleşir. Kerevit kabuk değiştirirken çok yorgun düşer ve hiçbir şey yemez, yuvasına çekilir, yeni kabuk oluşuncaya kadar dinlenir. Kabuk değiştiren ıstakozlar bu dönemde ıstakoz zararlılarının saldırılarına maruz kaldıklarından yeni kabuk teşekkülüne kadar yuvalarında kalmak zorundadırlar. Zira yeni kabuk yumuşak olduğundan birçok et yiyen hayvanların ve balıkların hücumuna maruz kalırlar. Bu müddet zarfında müdafaası zayıf olduğundan çok zayiat verirler. Kerevitler birinci yıl 8, ikinci yıl 5, üçüncü yıl 2-3 defa kabuk değiştirirler. Olgunluk döneminden sonra dişiler 1, erkekler 2 defa kabuk değiştirir. Bundan dolayı erkekler dişilere nazaran biraz daha büyüktürler. Büyüme ve Gelişme Besin maddeleri bakımından fakir olan sularda kerevitlerin geç kabuk değiştirdikleri ve cılız kaldıkları görülür. Kerevitler ilk yılda 8 defa kabuk değiştirerek 5 cm. uzunluğa, ikinci yılda 5 defa kabuk değiştirerek 8 cm. uzunluğa erişirler. Üçüncü yılda 10-12 cm. uzunluğa ve 150-250 gr. ağırlığa erişebilmektedirler. Kerevit1er çevre koşullarına bağlı olmak üzere genellikle 5 yaşında olgunlaşırlar. 20 yıl içinde 20-25 cm. uzunluğa erişebilirler.. Göl ıstakozlarının üçüncü yılın sonunda 8- 9,5 cm. uzunlukta iken cinsi olgunluğa eriştikleri tespit edilmiştir. Ergin ıstakozlarda sonbaharın başlangıcından itibaren cinsiyet organlarında gelişmeler olur. Dişilerde büyümüş o~an yumurtalar sarı kahverengi görünüşleriyle kolaylıkla dikkat çekerler. Erkeklerde sperma kanalları beyaz bir ip şeklini alır. Dişilerde yumurtaların karın altında görülmesi en belirgin ergenlik işaretidir. Ayrıca çiftleşmeleri bir ay önce cemend gland, beyaz renkli bezler karın altında kolayca görülebilir. Bu bezler yapıştırıcı bir madde salgılayarak yumurtaların, yumurta taşıyıcı ayaklara (Pleopod) yapışmasını sağlarlar. Erkeklerde beyaz spermalar erginliğin belirtisidir. Bunlar karın ve göğüs arasındaki dokuya parlak bir ışık tutulursa kolayca izlenebilir Üreme Erkeklerde erkeklik bezleri dişilerde olduğu gibi aynı yerde bulunur. Erkeklik organı sperma nakleden 1 mm. çapında ve 30-40 mm. uzunluğunda iki kanalcıkla son çift yürüme ayaklan arasındaki cinsiyet deliğine açılır. Cinsi olgunluğa erişen erkek kerevitlerin beyazımsı bir madde içinde yüzen, küçük ve beyaz kurtçuklar görünümünde spermalarla dolu ol- duğu görülür. Eylül veya Ekim ayında cinsi olgunluğa ulaşan erkek bir kerevit parçalandığında sperma ile dolu olan erkeklik organını görmek mümkündür. Düz, yuvarlak bir görünümde olan sperma hücreleri dik ve ince kamçılarla sarılmıştır. Bu hücreler süte benzeyen bir sıvı içerisinde yüzmekte ve su ile temasa geçince katılaşarak erişte formunda sperma kapsüllerini meydana getirmektedirler. Çiftleşme zamanı yerin özelliğine göre sonbaharda Ekim sonu, Kasım veya Aralıkta, su sıcaklığının ıo-lı°C'ye düştüğü aylarda olur. Kerevitlerde döllenme ve yavruların meydana gelmesi oldukça karışık bir olaydır. Çiftleşme veya döllenme ayrı zamanlarda olur. Dişiler genel olarak çiftleşmeden 6-8 hafta sonra yumurtalarını gece bırakır ve döllenme şekillenir. Bu süre suyun ısısına bağlı olarak değişebilir. Döllenmiş yumurtalar herhangi bir tabiat olayı veya yapay ayırma olmadığı müddetçe üzüm salkımı şeklinde, kış mevsimi boyunca annenin kuyruk bölgesi altındaki yüzme ayakçıklarında asılı olarak gelişmeye devam ederler. Yüzme ayakçıklarının bir görevi de yumurtaların taze sulara devamlı olarak temas etmelerini sağlamak ve oksijene olan gereksinimlerini karşılamaktır. Döllenmiş yumurtalardan 6 ay sonra Mayıs ayı sonları ile Temmuz ayının ilk haftası arasında 8-14 mm. uzunluğunda ana ve babalarına benzeyen yavrular çıkar. Yavrular 8-10 gün içerisinde ilk kabuk değişimine kadar analarının kuyruğu altında kıskaçlarıyla tutunurlar. Yavrular yumurta sarısı tükeninceye kadar analarını bırakmazlar. Yumurta sarısı tabakası kaybolunca annelerinden ayrılarak kendi kendilerine yaşantılarını sürdürmeye başlarlar. Yavrular anneye yakın yerlerde gezerler. 10-15 gün sonra yine kabuk değiştirerek tamamen genç birey haline gelirler. Bu dönemde çok çabuk yüzerler, yakalanmaları oldukça zordur. Çok besin isterler. Bu dönemdekanibalizm (birbirlerini yeme durumu) görülebilir. Kerevitlerin büyümeleri, yaşadıklan su ortamına bağlıdır (suyun kalitesi, beslenme, ışık vs.). Bu yüzden yaşlarını tespit etmek çok zordur. Dişi kerevitler senede bir defa yumurtlarlar, yumurta sayıları ve büyüklükleri türlere göre farklılıklar gösterir. Örneğin; Astacus astacus (nehir ıstakozu-has Istakoz) 100-200; Astacus leptodactylus (göl Istakozu) 200-400 adet yumurta bırakır.
Yapay olarak yetiştirilmek istenen kerevitlerin yerleştirilecekleri sulara bırakılmadan önce bu sularda yayın, sudak ve turna balıkları gibi karnivor (etobur-et yiyen) balıkların fazla miktarlarda bulunmaması gerekir. Aksi taktirde ortama henüz intibak edemeyen ve kabuk değişimi devresinde müdafaası zayıflayan kerevitlerin bu yırtıcı balıklara yem olmaları tehlikeleri vardır Kerevitler doğal göl ve akarsularda yetiştirildiği gibi havuzlarda da yetiştirmek mümkündür. Bunun için oval beton havuzlar ve toprak havuzlar kullanılmaktadır. Istakozlara yeter miktarda saklanacak yer temin etmek için bu havuzların tabanına oluklu tuğla ve borular yerleştirilmektedir. Ayrıca toprak havuzların meyilli yerlerindeki otların altında doğal gizlenme yerleri hazırlanmaktadır. Bir aile işletmesi için muntazam gelir sağlayabilecek bir havuz örneği verilecek olursa bunun için 15 ın. boyunda 7 m. genişliğinde, 1,3 m. derinliğinde ve uzunluğu batıya doğru olmak üzere ve içinde birer uçları havuzun duvarlarına dayalı olmak şartıyla yeter miktarda künkler konmuş bir havuz inşaatı önerilmektedir. Bu konuda çok çeşitli uygulamalar vardır. Ülkemiz için yapay yetiştirmede en uygun kerevit cinsi olarak Astacus leptodactylus (göl Istakozu) ismiyle anılan ve bütün sularımızda bulunan kerevitler düşünülebilir. Yapayolarak kerevit yetiştirmede uygun olan diğer bir tür, her iklime kolaylıkla uyabilen ve çabucak intibak eden Oronectus limosus (Amerikan ıstakozu) adı ile tanımlanan kerevitlerdir. Bu tür kerevit birinci dünya savaşından sonra A.B.D.'den getirilerek milyonlarcası Almanya 'da Berlin civarında stokla- malarda kullanılmış ve başarılı sonuçlara ulaşılmıştır. Bundan başka tavsiye edilebilecek diğer bir tür kerevit Pacifastacus leniusculus (Ala Istakoz) adıyla belirtilen kerevittir. Bu tür kerevit 1960 sonları ile 1970 başlarında Kuzey Amerika'dan İsveç'e getirilmiş ve yapılan deneme Üst: Kerevit üretimi için kurulmuş bir ünite Alt : British Colombia da kerevit çiftliği. Yetiştirilen tür Pacifasticus leniusculus. Aynı işletmede kullanılan kerevit kasaları takriben 1 m3 hacimli olup bir kasada 1000 dolayında kerevit barındırılmaktadır. Arazi Sık ağaçlı araziler tercih edilmez. Kenarları sık çalılarla kaplı ve etrafı ağaçlı ise hasat güçleşir ve arzu edilen su bitkilerinin gelişmesi güçleşir. Dökülen yaprakların havuzda çürümesi oksijen azalmasına neden olur. Toprak yapısı bakımından her mevsimde su tutabilme özelliğine sahip olmalı, suların alçalma periyodu olan yaz aylarında havuzlar kuru olduğundan kerevitlerin gerek kendisi ve gerekse yumurtalarını korumak için kazdığı oyuklarda mutlaka su
Bu nedenlerle yetiştiricilikte en önemli faktör sıcaklıktır. Su ısındıkça erimiş oksijen miktarı azalacağından ölümler meydana gelir. Kerevitler 5,8-8,2 pH dereceleri arasında yaşamlarını rahatça sürdürebilir. Asitli sularda yaşayan kerevitlerde kabuk ince olur. Yumuşak su kabuk incelmesine, gelişmenin gerilemesine ve yaşam düzeyinin azalmasına neden olur. Bu nedenlerle kerevit yetiştiriciliği yapılacak suların sertliği en az 50 ppm olmalıdır. 200 ppm sertlikteki sular iyi bir ortam olarak kabul edilmektedir Tuzluluk açısından yapılan deneme sonuçlarına göre kerevitlerin %0.6 ile %0. ı tuzlu sularda döl verdikleri ve oldukça iyi gelişme gösterdikleri saptanmıştır. Doğal koşullara karşı kolay uyum sağlayan kerevitler sentetik kimyasal maddelere ve tarım ilaçlarına karşı çok hassastırlar. Çeşitli pestisitlerin kerevitler için zehir olduğu saptanmıştır. Pestisitlerin kerevitleri öldürmeyen dozları vücutta birikerek insanlara geçerekte zararlı olabilmektedir. Tarım arazisi yakınında kurulacak kerevit işletmelerinin tarım arazisinden gelecek sularla beslenmemesine dikkat etmek gerekir. İstenmeyen minarelleri fazla olmayan her türlü suyun kerevit yetiştiriciliği için uygun olduğu söylenebilir. Su; kuyu, göl ve ırmaklardan sağlanabilir. Ancak demir, sodyum bikarbonat veya diğer kimyasal maddeleri bünyesinde bulunduran artezyen ve kuyu suları kerevit yetiştiriciliği için uygun değildir. Sodyum klorürün bir miktarı zararsız hatta faydalıdır. Kalsiyum bikarbonat halinde kireç ihtiva eden sular genellikle tercih edildiği gibi, kireç bakımından zayıf olan sulara kireç atılması yararlı olur.
Genel olarak yumurtalı dişiler Nisan ve Mayıs aylarında yakalanır. Yakalanan dişi ıstakozlar göletler içine yerleştirilen 0,5-1 m. yükseklikte ve 40-60 cm. 'lik kısımları su içinde bulunan süzgeçli tahta kutular içerisinde 40-50 adet/m/ dişi ıstakoz hesap edilerek yerleştirilir. Dişi ıstakozlann bu ortamda 18-20°C su sıcaklığına ve yeterince oksijene sahip olmaları gerekmektedir. Dişi ıstakozlara haftada 3 kez ve yalnız akşamları parçalara ayrılmış taze balık eti verilir. Balık eti parçaları tahta havuzcukların tabanına serpilir. Yenmeyen yemler ertesi gün hemen uzaklaştırılmalıdır. Genel olarak 50 dişi için 50 gr. taze balık eti hesap edilir. Tahta havuzlar temiz olmalı ve gölgede bulundurulmalıdır. Yumurtalar mutlaka temiz tutulmalıdır. Aksi halde kayıplar meydana gelir. Istakozlar için kuluçka cihazları, zugar şişelerinden yapılırlar. İşletmenin kapasitesine göre şişeler 1 lt'lik, 2 lt'lik, 5 lt'lik, LO lt'lik veya daha büyük olabilirler. Yapay üretim için yumurtaları olgunlaşmış dişi ıstakozlar tercih edilir. Yumurtası alınacak dişi ıstakoz önce bulunduğu havuzdan alınır. Kuyruğu baş parmağa gelecek şekilde sol elin ayasına sırt üstü yatırılır. Kuyruk kısmı baş parmakla aşağıya doğru bastırılır. Sağ ele alınan küçük bir maşa ile yumurtalar yüzme ayakçıklarından çözülür ve içinde su bulunan plastik bir kaseye alınırlar. Genel olarak 15 ıstakozun yumurtası aynı kasede toplanır. Bu yumurtalar su ile birlikte kuluçka cihazına yerleştirilir. 1 lt.'lik bir kuluçka cihazına 8-10 bin adet yumurta yerleştirilebilir. Her yumurta yerleştirme de kafi miktarda su ilave edilmelidir. Kuluçka sistemine bağlanacak su miktarı 0.8-1 lt/dk'yı aşmamalıdır. Kuluçka cihazlarındaki su hızı yumurtaları yüzdürecek şekilde ayarlanır. Haziranın 20'sinde veya 30'unda kuluçka cihazlarına yerleştirilecek yumurtalarda şu değişiklikler görülür. Önce yumurtalar koyulaşır, yumurta çevrelerinde keskin hatlar belirir, yumurta sarısı şeffaf bir hal alır, su damlacığı ile birlikte bir yumurta mikroskopta incelendiğinde Cephalothorax'ı abdomeni ve kalp çarpıntılarını görmek mümkündür. Yumurtalar bu dönemde göz teşekkülü durumundadır. Bu safhada sıcaklık ne kadar yüksek olursa yavru çıkışı da o nisbetle hızlı olur.
Her gün yumurtalar kontrol edilerek ölü yumurtalar uzaklaştırılmalıdır. Ölü yumurtalar kontrol edilerek ayıklanırken kuluçka cihazlarındaki su akımı kesilir. Yumurtalar plastik kaplara. dökülür. Beyaz veya kahverengiye dönüşen yumurtalar ayıklanır. Sağlam yumurtalar tekrar kuluçka cihazına yerleştirilir ve kuluçka işlemine devam edilir. Kahverengi yumurtalar ölü, beyaz yumurtalar ise dölsüzdür. Ayıklamalar ufak maşalarla veya çay kaşıklarıyla yapılır. Genç ıstakozlarda dölsüz yumurta oranı daha fazladır. Kuluçka cihazlarında yumurtaların mantarlaşması cihazlara giren suyun arzu edilen miktardan az oluşu veya yeteri kadar oksijen ihtiva etmediği anlamına gelir. İyi hazırlanmış kuluçka cihazlarında 17-20°C su sıcaklığında ve 8-11 mg/It. oksijen koşullarında yumurtalarda günlük ölüm oranı %1 dolayında saptanmıştır. Yumurtalarda mantarlaşma belirtileri sezilirse 15-20 dakika süreyle 1I100.000'lik malahit yeşili eriyiği ile yumurtalar banyo edilir.
Çıkan yavrular üzüm salkımı şeklinde ve birbirlerine çok yakın toplanırlar. Bu yavrular ayrı cihazlara yerleştirilirler. Tabandan en az 1 cm. yukarıda yüzmelerini sağlamak amacıyla su hızı 0,5-0,7 lt/sn. 'ye ayarlanır. Ayrı kuluçka ci- hazına yerleştirilen yavrular 8-10 bin yavru/lt., hesaplanarak yerleştirilirler. Bu safhada ölü yavruların hemen ayıklanması gerekir. Ölü yavrular portakal, canlı yavrular ise koyu mavi ve mor renklidirler. Normal koşullarda kuluçka cihazlarında ölü yavru oranı normal koşullarda yumurtalarda olduğu gibi 0/0l'i geçmemelidir. Kuluçka cihazlarındaki yavruların önce kıpırdadıkları, daha sonra besin almaya başladıkları görülür. Bu safhada cihazlara giren suyun hızı 0,4-0,5 It/dakikaya ayarlanarak gıda verilmeye başlanır. lstakoz yavruları besin olarak fitoplanktonları tercih ederler. Bu dönemde yavrulara yosun parçacıkları, şamdan otu sürgünleri veya Elodea canadensis yem olarak verilir. Yemler belirli oranlarda kuluçka cihazlarına atılır. Yavrular yernlenmeye başlandıktan sonra 2 gün daha kuluçka cihazlarında bekletilirler. Çıkıştan 7-9 gün sonra ilk kabuk değiştirme işlemi vuku bulur ve böylece yavru ıstakozlar normal bir vücut şekline kavuşurlar.
Üst : Yavru kerevitler. Alt. Kerevit Kabuk değiştirme işleminden sonra ıstakoz yavruları kuluçka cihazlarından alınırlar ve su ile dolu plastik bidonlara yerleştirilirler. Bidonların içine oksijen verilerek yerleştirilecekleri su kaynaklarına götürülürler. lstakoz yavruları su kaynaklarına yerleştirilmeden önce yavruların içinde taşındığı su ile yerleştirilecek sular arasındaki sıcaklık farkının giderilmesi gerekir. Sıcaklık ayarlaması yavruların bulunduğu kaplara, yerleştirilecekleri sudan azar azar ilave edilerek yapılır. Aksi halde yavruların şoke olmasına ve toplu ölümlere sebebiyet verilir.
Yavru ıstakozların yerleştirilecekleri sularda büyüme ve gelişmeleri için; suların temiz olması gerekir. Oksijen bakımından sorun bulunmamalıdır. Su yataklarının çakıllı, kumlu ve gizlerme olanağı sağlayacak şekilde olması istenir. Havuz kenarları dik olarak inşa edilmelidir. Üretim alanlarının su altı bitkileri bakımından zengin olması yararlı olur. Yavru ıstakozların önceden ufak havuzlarda veya göletlerde belli bir seviyeye kadar yemlenerek büyütülmeleri daha uygun bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Yavrular buralarda EYli!1 ve Ekim ayına kadar 3-4 cm. büyüklüğe eriştirilir. Daha sonra bitkisel ve hayvansal planktonlarca zengin sulara Sonuç ve öneriler
Önemli oranda kerevit üretme olanağına sahip olan Türkiyeinin bugünkü ihracat durumu ne yazık ki yok olmuş bulunmaktadır. Eskiden kerevit açısından çok zengirı olan göllerimizde konunun canlandırılması büyük önem taşımaktadır. Gelecekte kerevit üretimi ve ihracatında arzulanan sonuca ulaşılabilmesi için aşağıda belirtilen hususların göz önünde bulundurulması ve üzerinde durulması yararlı olacaktır. Kerevitlerin üreme döneminde (Kasım-Temmuz arası) avlanmaları yurdumuzda ne yazık ki yaygın bir uygulama idi. Üreme döneminde kerevitlerin avcılığı esnasında yumurtalarıyla, yavrularına zarar verilmek suretiyle üremelerine engel olunmakta idi. Bu uygulamalar ne yazik ki uzun yıllar devam etmiştir. Geçmiş yıllardan birinde yumurtalı kerevitlerin avlanmasıyla kerevit işleme fabrikalarından günde 50-60 kg. civarında yumurta atıldığı tahmin edilmektedir. Sezon boyunca da yaklaşık olarak 3.000-3.600 kg. yumurta atılmakta idi. Bu durumda daha başlangıçta en az 1.500-2.000 ton kerevit yok olup gitmiştir. Bu nedenle kerevit avcılarının üreme döneminde kesinlikle avcılık yapmamaları gerekmekte olup bu konuda ülkemizde duyarlı davranılmaya başlanılmış olmakla beraber ne yazık ki bozulan stokları tamir etmek zor olacağa benzemektedir. Tarım ve Orman Bakanlığınca koruma-kontrol hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için her yıl memleket çapında su ürünleriyle ilgili av yasakları konulmaktadır. Bu yasak sürelerinin uzun tutulması ve her göl için özel incelemelerin yapılması sonucu bu yasakların konulması gerekmektedir. Son yıllarda etkisi görülen hastalıklar konusunda çok kapsamlı ve ciddi araştırmalar ele alınmalıdır. Özellikle bu hastalıklar nedeni ile kerevit yakalanmasının izlendiği Eğridir gibi önemli göllerimiz devamlı hastalıklar konusunda izlenen bir araştırma alanı durumuna getirilmelidir.
Üretimden ihracata değin kerevit konusunda ciddi ve yeterli bir standardizasyon yoktur. Ancak bu konuda Türk Standartları Enstitüsü'nce bir çalışma yapılmış olup bu konudaki önerilere kesinlikle uyulmalıdır. Avcılıkta küçük kerevitlerin avlanmasına kesinlikle göz yumulmamalıdır. Bu durumun giderek kerevit nesiinin azalmasına sebep olduğu da bir gerçektir. Bilindiği gibi Avrupa ülkeleri özellikle gıda maddelerinde titiz ve hatta müşkülpesent alıcılardır. Yurdumuzda üretilen kerevitler lezzet ve kalitelerinin üstünlüğü açısından eskiden önemli bir yere sahip idi. Bu sektörün tekrar canlandırılması için Araştırma Enstitüleri ve Üniversitelere önemli görevler düşmektedir.
|